Giriş
Atasözleri ve deyimler bir dilin zenginliğini gösteren ölçütlerdir. Atasözleri, toplumun geçirdiği tarihi süreci ve kültürel özellikleri hakkında ipucu ve bilgileri barındıran değerlerdir(Demirel, 2000). Atasözlerinin sosyal ve kültürel yönden ırkları tanımlamada ya da sosyal ilişkileri belirlemede etkili bir yöntem olduğu göz ardı edilemez bir olgudur. Toplumun gelenek ve göreneklerinin, resmi ya da resmi olmayan kurallarının izlerini atasözlerinde görmek mümkün olabilmektedir.
Her dilde kendine göre oluşturulmuş bir atasözü dizgesi vardır (Aksoy, 1971). Atasözleri, dilin kuralları ve kültür unsurlarını yapısında barınmaktadır. Atasözü, ait olduğu milletin her özelliğini yansıtan bir araçtır. Bu özelliklerden biri de atasözlerinin eğitim ve öğretimle ilgili olan bölümüdür.
Atasözleri, ana dili eğitiminde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Dile ait bütün özellikleri ve kelime zenginliğini atasözlerinde görmek mümkündür. Bu değerler gelenekler yoluyla yerleşmiştir. Ulusal bir özelliği olduğu için de inandırıcı ve kutsal olarak kabul edilirler. Çünkü sözler halkın ortak düşünceleriyle meydana gelmiş ve ortak payda olarak görülmüştür.
Olay ve olguların anlatımında atasözleri rehber olmaktadır. Sınıf ortamında yapılan sözlü ve yazılı çalışmalarında düşüncelerin tıkandığı noktada, durumu özetleyen bir atasözünün söylenerek neticeye varılması oldukça önemli bir noktadır. Aile ve öğretmenlerin atasözlerinin bu yönünü kullanarak birçok etkinliği yapmaları mümkündür. Atasözlerindeki ritmik anlatım hem ilgi toplayıcı bir özelliğe sahiptir hem de yoğun deneyim içermektedir.
Ana dilinin ve buna bağlı olarak kelime öğretiminin atasözü ve deyimlerdeki sağlam yapılarıyla kolayca gerçekleşeceği şüphesizdir.
Ziya Paşa, gerek yazar gerekse düşünür olarak oldukça önemli bir değerdir. Şiirlerinde işlediği temalar yol gösterici nitelikte olmuştur. Beyitlerin, yoğun anlamlarından dolayı üzerlerinde saatlerce konuşulacak nitelikleri vardır.
Ziya Paşa’nın Sosyal Hayata Bakışı
Ziya Paşa’nın dikkat çekici beyitlerinden hareketle sosyal yönü olan ve eğitim değeri taşıyan birçok örnek vermek mümkündür. Ziya Paşa, insanın dünyadaki serüvenini ele alarak değerlendirmektedir. Hayatın, acı ve tatlısıyla çok çeşitli olduğunu, bu âlemde insanın başına her türlü şeyin gelebileceğini ifade ederek insanların azimli ve dürüst hareket ettikleri taktirde mağdur olmayacaklarını vurgulamaktadır. Ayrıca insanların bu dünyayı haddinden fazla önemsememesi gerektiğini belirten Ziya Paşa, nice büyük insanların bu dünyada adının bile kalmadığını, önemli olanın güzel bir eser bırakmak olduğunu ifade ederek onlara doğruluk, çalışkanlık ve hoşgörülü olmaları hususunda tavsiyelerde bulunmaktadır.
Felek öyle bir felektir cân alır yerine
Ederse her kime nân-pâre-yî hayât i’tâ
Bu dünya hayatı öyle enteresan bir karaktere sahiptir ki, bir kimseye ekmek parçası kadar hayat verse, onun karşılığında can alır. Şair dünyada hiçbir şeyin karşılıksız olamayacağını her şeyin bir bedeli bulunduğuna dikkat çekmiştir.
Bir âsiyâb-ı felâkettir âsiyâb-ı felek
İçinde gendum-ı gerdânıdır semâ vü semek
Feleğin değirmeni öyle bir felaket değirmenidir ki, içinde döndürüp dolaştırarak öğüttüğü tahıl, semavât ve mahlûkattır.
Ne nâm ü şânı olan ehl-i iştihâr geçti
Ki nâmı mensi-yi idrâk-i nev’-i âdemdir
Nice nam ve şan sahibi şöhretler bu dünya misafirhanesine uğrayıp da geçip gittiler. Artık onların adı ve sanı insanoğlunun idrakinde unutulmaya mahkûm olmuştur. Dünyada hiçbir şey insanları üzecek kadar önemli değildir. Şair sosyal konuları işlerken sürekli, toplumda aksayan yönleri çarpıcı bir şekilde yansıtmaya çalışmıştır.
Görmeden âsâr-ı nîsânın bahâr elden gider
Güller âhir râm olur ammâ hezâr elden gider
İnsan, nisan ayının güzel eserlerini görmeden, bahar mevsimi elden gider. Nihayet kendini güllere kabul ettirir ancak bu sefer de bülbül elden gider. Zıya Paşa burada, insanların içinde bulunduğu anın değerini bilmelerini, ömür sermayelerini dikkatli kullanmaları gerektiğini vurgulamıştır. Sosyal açıdan bakıldığında, zamanın şartlarına göre insanların kendilerini donanımlı hale getirmelerinin zaruri olduğunu ifade etmiştir. Eğitim açısından bakıldığında ise çocuklara verilecek terbiyenin kendi kuşaklarının ve bulundukları çağın şartlarına uygun olması gerektiğini zorunlu görmüştür.
Nev-civân sevmekte ben pîrânı ta’yib eylemem
Hüsn olur kim seyr ederken ihtiyâr elden gider
Taze güzelleri sevdikleri için ben yaşlıları kınamam, çünkü insan hasbel beşer öyle bir güzellikle karşılaşır ki onu seyrederken irade kontrolünü elden bırakır. Şair, normalin dışında davranan insanlara bakış açısını vurgularken bazı durumlarda insanların hoş görülmeleri gerektiğini belirtmiştir.
Ziya Paşa, insanın bu âlemdeki hayat serüveninin daima hüsrana maruz olduğunu ayrıca beklentilerinin her zaman birbirine denk düşmeyeceğini ifade etmek için şöyle diyor:
Rızk-ı maksûma kanaâttir meâli hikmetin
Gâh hırs-i nev-şikâr ile şikâr elden gider
Hikmetin anlamı, Allah’ın taksim ettiği rızka kanaat etmektir. Yoksa insan yeni bir av elde etme hırsı ile elindekini de kaçırır. İnsan elindeki nimetin değerini bilmezse, sermayesini de kaybetme olasılığı olduğunu unutmamalıdır. Şairimiz burada, sosyal kurallar içinde ve dini temayüllerde öncelikle insanın, elindeki nimete razı olması gerektiğini vurgulamıştır.
Nasıl cem’-i ulûfe nusret-i âhâd lâzımsa
Bıraksın zikr-i hayr âsâr ü efâliyle âlemde
Nasıl ki binlerce sayının toplanabilmesi için, birlerin yardımlaşması gerekiyorsa, insanın da dünyada ancak eserleri ve fiilleriyle hayırlı bir isim bırakması gerekir. Birlikte yaşamak, bazı sorumlulukları gerektirmektedir. Bu sorumluluk paylaşma ve üstesinden gelebilme anlayışıdır, insanlara iyi ve doğruyu göstererek yardımcı olunması icap eder.
İncinmemek istersen eğer mülk-i fenada
Bir kimseyi incitmemeğe hasr-ı meram et
Şu geçici dünyada incinmemek istiyorsan, başkalarını incitmemeğe özen göster. İnsanlar acı çekmek istemiyorsa, başkalarını üzmemelidir. Şair, sosyal ilişkilerin nasıl yürütülmesi gerektiğini akıcı ve özlü bir biçimde dile getirmektedir.
Ziya Paşa’ya Göre Yöneticilik
Yöneticiliğin kolay bir iş olmadığını her vesileyle dile getiren Ziya Paşa, insanların zaaflarına dikkat çekerek birçok kötülüğün kaynağının bu zaaflar olduğunu ifade etmektedir. Bundan başka haset, kin, dünya ve makam sevgisinin toplum hayatını olumsuz yönde etkilemek suretiyle birçok probleme sebep teşkil ettiğini belirten Ziya Paşa; yöneticilerin sabırlı, disiplinli, aynı zamanda hoş görülü olmalarının önem arz ettiğini ifade etmektedir. Ziya Paşa’ya göre yöneticide bulunması gereken vasıflardan biri de donanım ve asalettir.
Ziya Paşa liderlik mevkiinde bulunan kişilerin, küçük şeylere takılmayıp, sabırlı olmalarının ne kadar önem arz ettiğini belirtme sadedinde şu veciz ifadeyi dile getiriyor:
Sâr-bân-i vakt isen hazm eyle zîrâ vakt olur
Bir topal merkeb belâsıyle katâr elden gider
Eğer zamanın kervanbaşıysan birçok meseleyi sineye çekeceksin. Yoksa bir topal merkep sebebiyle kervanı elden çıkarabilirsin. Toplumda liderlik yapan ya da sorumluluk mevkiinde bulunanların olabildiğince hoşgörülü olmaları gerekmektedir. Aksi takdirde büyük bir başarısızlıkla karşılaşabilir.
Sakın ikbâl için eşhasa olma âlet-î ağrâz
Sana lazım mı olmak âleme cellâd lâzımsa
Sakın makam ve mevki için (dünya menfaati için) insanların kötü emellerine alet olma.
Başkalarına cellât lazımsa taliplisi sadece sen mi kaldın? Şair, menfaatler uğruna kimsenin üzülmemesi ve kimseye eziyet edilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrıca belli bir toplumda yaşarken nasıl bir yol izlemenin daha doğru olduğu ve insanların birbirilerine nasıl davranması gerektiğini etkileyici bir üslupla dile getirmektedir.
Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar
Rencîde olur dîde-yi huffâş ziyâdan
Her hususta yetersiz olan kişiler, üstün kişileri hazmedemezler; çünkü yarasanın gözü ışıktan rahatsız olur. Binaen aleyh, karakterleri aşağılık kompleksiyle hasta olanlar, hasetleri sebebiyle zirve şahsiyetlerin üstün yeteneklerini daima kıskanırlar. Şaire göre, kendi alanında yetersiz olan kişiler, yeterli ve başarılı olan insanları çekemezler ve onlara zarar vermeye çalışırlar.
Ne kaanûna ne cebr ü zûra ne hünkâra tâbi’dir
Bu bender-gehte herkes dirhem ü dînâra tâbi'dir
Bu dünya limanında insanlar, kanuna, zorbalığa ve devlet otoritesine değil; ancak para ve pula itaat ederler. Şair bozulan önemli kurumların ve sosyal çözülmelerin sebeplerini, değerlerin kaybolmasına ve onların yerini menfaatin almasına bağlamaktadır.
Müselsel bir esârettir zarûret her hükümette
Ki sultan nâzıra nâzır da hizmet-kâra tâbi’dir
İşi yokuşa sürme, gelip geçen her hükümette, zincirleme bir esaret halkası olagelmiştir. Zira sultan vezire, vezir de hizmetlisine işi havale eder.
Anlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât
Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde
Günümüzde laf ile dünyaya nizam vermeye çalışanların, kendi evlerinde bin türlü ihmalleri bulunmaktadır. Kendi sorunlarını çözecek gücü bulunmayanların başkalarına akıl vermeye çalışmaları yanlıştır. Kişinin öncellikle herhangi bir konuda kendini yetiştirmesi ve sonra çözüm üretmesi gerekmektedir. İnsanoğlunun kendi eksiklerini bilmesi oldukça önemli bir konudur. Bu meseleye açıklık getirmesi bakımından Sivaslı, Feyzullah ÇINAR’ın anonim olarak dile getirdiği şu dörtlük, Ziya Paşa’nın düşüncesini doğrular niteliktedir:
“Geldim şu âlemi ıslah edeyim
Özümü meydanda gördüm sonradan
Zaman mahlûkuna meylimi verdim
Sermayemden zarar gördüm sonradan."
Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-yi aklı eserinde
İnsanın varlığını ispat eden husus, emeği neticesinde ortaya koyduğu iştir. Kişinin aklının derecesi ise meydana getirdiği eserinde görünür. Günümüzde bir işi yapmadan ve başarmadan, yapmış ve başarmış gibi davrananları fazlaca görmek mümkündür. Şairin yaklaşık bir asır önce dile getirdiği bu tespit hala günceliğini korumaktadır.
Kıllet-i idrâkten sanma Ziyâ’nın gayretin
Neylesin kim yer gelir sabr ü karâr elden gider
Ziya’nın mücadelesini idraksizliğine yorma. Zira netice itibariyle o da bir beşerdir ne yapsın? An gelir ki insanın sabır ve sebatı elden gider.
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan ursan eşek yîne eşektir.
Soyu bozuk olana giydiği üniforma asalet vermez. Zira altından palan vursan eşek yine eşektir değişmez. Şaire göre sosyal ve kültürel açıdan kişilik sorunları olan ve asaletten yoksun kişilerle iletişim pek zordur. Bu tür kişilere devlet mercilerinde hassas görevler verirken çok dikkatli olmak gerekir. Ayrıca eğitim-öğretimde insanın alacağı eğitime göre hem belli bir yeteneğe sahip olması, hem de karakterinin düzgün olması önem arz etmektedir.
Bed-mâye olan anlaşılır meclis-i meyde
İşret güher-î âdemi temyîze mihektir
Karakteri kötü olan kişi içki meclisinde anlaşılır; çünkü içki sofrası, insanın özünün ortaya çıkması için bir nevi mihenktir. İçki içip sarhoş olan kişi şahsiyetini gizleyemez, içinde ne varsa ortaya döker.
Ziya Paşa’nın Eğitim-Öğretim Anlayışı
Ziya Paşa, eğitimde öncelikle ferdin şahsi yeteneklerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini savunur. Eğitimin, bireyin zihni ve bedeni gelişmesinin yanı sıra, sosyal ve kültürel muhitine göre çok yönlü bir şekilde verilmesini önemser. Ziya Paşa’ya göre eğitimin mutlaka belli disiplin kurallarına dayanması şarttır. Ayrıca Ziya Paşa’ya göre bilginin hangi kaynaktan geldiği de önemli değildir. İnsan muhalif olduğu bir kültür ve onun yetiştirdiği şahıslardan da bilgiyi alabilir. Çünkü onun anlayışına göre ilim evrenseldir, kimsenin özel mülkü olamaz.
Giden gelmez gelen meşkûktür bil kadrini hâlin
Bu dehrin mihnet ü zevki bütün efkâra tâbi’dir
Giden zaman elden çıkmıştır, gelecek zamanın da mahiyeti meçhuldür. O halde bulunduğun vaktin kıymetini bilmen gerekir. Şunu da unutmamak lazımdır ki bu zamanın sıkıntı ve mutluluğu tamamıyla düşüncelere bağlıdır. Ziya Paşa, zamanın iyi değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır, içinde bulunulan an her şeyden değerlidir. Bu durum, ancak şimdi değerlidir. Yarınların ne getireceği belirsizdir. Bu bağlamda özellikle eğitim-öğretim açısından bakıldığında çocuklara zamanında verilmesi gereken temel kuralların ve kazandırılması gereken davranışların ne kadar önemli olduğu üzerinde durulması gereken bir noktadır.
Yıkardı Kûhken âhıyle dağlar duymadı Şîrîn
Acebtir gâh söz taşa geçer inşâna kâr etmez
Ferhat’ın dağları yıkan âhını Şirin duymadı. Gariptir, bazen söz taşa tesir eder, insana kâr etmez. Şair, insanların anlaşılmaz taraflarının olduğunu vurgularken, bazen onları hiçbir şeyin yola getiremediğini ifade etmektedir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki etkilenmeyecek insan yoktur, yeter ki onların akıl ve gönül kapılarına nüfuz edebilelim.
Ziyâ ol ârif-î âgâh-dil tahsîne şâyandır
Ki noksânın bilip arz-î kemâl ü iftihâr etmez
Ey Ziya! marifet sahibi ve basiret gözü açık olan kişiler ancak övgüye layıktır. Zira böyleleri, noksanını bilir, Her hususta üstünlük taslayıp, kendini övmez. Şair, kendini bilenle bilmeyeni karşılaştırarak insani değerlere değinmiştir. En değerli insanın, kendini bilen ve yaptıklarının farkında olan insan olduğunu belirtmiştir. Kendi özelliklerini bilen insanlar, hoşgörülü ve alçak gönüllü olurlar.
Fünûn-Î fitneyi zülfün hat-i pür-fenden öğrensin
Kişi bir ders öğrensin de tek düşmenden öğrensin
Zülüf, sevgiliyi baştan çıkartacak teknikleri, yüz hatlarının işve dolu çizgilerinden öğrensin. Kişi bir ders öğrensin de tek düşmandan öğrensin. insanoğlu yaşamı boyunca birçok şeyle karşılaşmaktadır. Karşılaştığı bu şeyleri tanıyıp öğrenmeğe ve yaşamında uygulamaya gayret eder. Ziya Paşa, burada eğitim-öğretimin olduğu bir yer varsa, bu ortamdan yararlanılması gerektiğini savunmaktadır. Çünkü ona göre bilginin kaynağı sorulmaz. Şair, öğrenmenin ön yargılardan uzak, her durumda gerçekleşmesi gereken bir olgu olduğuna inanmaktadır.
Eğer bir âdeme hayr-ül-halef evlâd lâzımsa
Menâfi’i muhteliftir iktizâ-yî rûzigâr üzre
Eğer bir kişiye kendisinden sonra hayırlı bir evlat lazımsa, zamanın şartlarına göre onun faydaları muhteliftir. Çocuklarınızı, onların yaşadığı çağın şartlarına göre yetiştirmeniz gerekir ki beklediğiniz neticeyi elde edebilesiniz. Ziya Paşa bu beytinde, çocukların eğitimini son derece önemsemekte ve neler yapılması gerektiği konusunda fikirler ileri sürmektedir, iyi yetişmiş bir çocuk için, iyi bir eğitime ihtiyaç vardır. Bu bağlamda çocukların çok yönlü eğitilmesine önem verilmesi konusunda telkinlerde bulunmaktadır.
Bil illeti kıl sonra müdâvâta tassadî
Her merhemi heryâreye merhem mi sanırsın
Sen her merhemin her yarayı iyileştirebileceğini mi sanıyorsun? Bir hastalığı tedavi edebilmek için öncelikle onu teşhis et, daha sonra tedaviye başla. Şaire göre, başarılı olmanın en önemli unsuru doğru bakabilmek ve doğru görebilmektir. Bu husus her alanda geçerli olan bir bakıştır. Özellikle eğitim-öğretim sürecinde çocukların öğrenme sıkıntılarını bilmeden, başarısızlıklarını gidermeye çalışmak yanlıştır.
En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun
Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsın
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın? Hiç beklemediğin bir insan en ince sırlarını tespit eder. Şaire göre herkesin kendine göre yetenekleri vardır. Bu yetenekleri küçük görmemek, aksine keşfetmeğe çalışmak gerekir. Daha sonra o ferdi yetenekleri toplumun kalkınmasında kullanmak icap eder.
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdîr
Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir
Nasihat ile yola gelmeyeni önce ikaz etmeli, ikaz da sonuç vermiyorsa yapacak bir şek yok, o kişiyi ancak şiddet ıslah eder. Şaire göre her şeyden önce ferdi uyarmak icap eder. Eğitim sırasında çocuklara nasıl davranılması gerektiği konusu her zaman tartışma konusu olmuştur. Şiddetin en son başvurulan yol olması gerektiği belirtmiştir. Ziya Paşa da burada şiddeti tavsiye etmiyor; fakat herkese de aynı yumuşaklıkla muamele edilemeyeceği gerçeğini vurgulamaya çalışıyor.
Nâ-danlar eder sohbet-i nâ-danla telezzüz
Dîvânelerin hem-demi dîvâne gerektir
Cahil insanlar ancak cahillede sohbet etmekten hoşlanır. Budalaların arkadaşının da budala olması gerekir. Herkes kendini anlayan insanlarla birlikte olmaktan hoşlanır. Fakat bilgili ve deneyimli insanlardan faydalanabilmek için onların çevresinde bulunmak, belli seviyede iletişim kurmak zaruret arz etmektedir.
Mânend-i şecer nâbit olur sâbit olanlar
Her kangı işin ehli isen anda devâm et
Yaptığı işte sebat edenler, ağaç gibi boy verir ve gelişirler. En mükemmel neyi yapıyorsan o sahada çalışmaya devam et. Başarılı olmanın temeli sabretmektir. Sabırla çalışan ve çalıştığı alanda kendini geliştiren mutlaka hedefine ulaşır. Bunun yanı sıra öğrenme sürecinde olan insanların acele etmeden kararlı adımlarla yürümeleri ve ehil oldukları alanın dışına çıkmamaları başarının önemli şartlarından biridir.
Noksanını bil bir işe ya başlama evvel
Ya başladığın kârı pezîrâ-yi hitâm et
Eksiklerini tespit et, belirlediğin bir işe hemen başlama, kendine uygun görüp başladığın işi ise mutlaka tamamla. Bir işte başarılı olmanın püf noktası sebattır. Hangi işte başarılı olacağını bilen, aldığı işi de başarıyla tamamlayan kişidir. İnsanların yetenekleri doğrultusunda istihdam edilmeleri ve o hususta çalışmaları günümüzde artık realite haline gelmiştir.
Ziya Paşa’nın Felsefi Görüşleri ve Dünyaya Bakışı
Ziya Paşa, Tanzimat döneminin gelgitler şeklinde cereyan eden karamsar anlayışını açık bir biçimde ortaya koymakla birlikte, sosyal hayatımızda en fazla muhtaç olduğumuz, buna karşılık pek fazla dikkate almadığımız hususlarla ilgili altın öğütler diyebileceğimiz veciz sözleriyle, yaklaşık yüz elli yıldır toplumumuzu aydınlatmaktadır.
Ziya Paşa’ya göre dünya hayatı, ümitsizlik ve karamsarlığın hâkim olduğu bir dünyadır. Esas itibariyle Ziya Paşa, mutasavvıf olmadığı halde ehli tasavvufun değerlendirmesine yakın bir çizgi takip etmektedir. Bu durum Tanzimat aydınlarının, her ne kadar Batı anlayışını örnek aldıkları iddia edilsede, ikliminde beslendikleri kendi klasik kültürlerinden kopamadıklarını ortaya koymaktadır.
Gerdun birâsiyâb-ı felâket-medârdır
Gûya içinde âdem-i âvâre dânedir
Uzayda gezip dolaşan bu dünya, felaketlerin sahnelendiği bir değirmendir, içerisinde başıboş dolaşan insanlar ise onun öğüttüğü tahıl daneleri hükmündedir. Tanzimat aydınlarının Batı felsefesinden önemli ölçüde etkilendiklerini gösteren bu beyit; dünyayı ve içindekileri bir nevi tesadüflerin oyuncağı olarak değerlendirmektedir. Şaire göre insan, feleğin çemberinde amaçsız bir şekilde, başıboş dolaşan bir danedir. Hal bu ki bizim klasik kültür anlayışımızda, bir zerrenin bile hareketi abes değildir, yüzlerce hikmete kaynak teşkil ettiği kabul edilir. Ayrıca kâinatta ki harekâtın, sebep-sonuç ilişkisi içerinde belli hikmetlere matuf olduğu düşünülürse ortada tesadüfe bağlanacak ve korkacak bir şeyin olmadığı da anlaşılır.
Bir katre içen çeşme-yi pür-hûn-i fenâdan
Bâşın alamaz bir dahi bârân-ı belâdan
Kanla dolu bu geçici dünya çeşmesinden bir damla içen kişi, bir daha bela yağmurundan başını kurtaramaz. Şaire göre insan, dünyada birçok sıkıntıya maruz kalmaktadır. Bu sıkıntıların yaşanmasına zemin hazırlayan dünya sevgisine kendini kaptıran insan, hiçbir zaman acıdan kurtulamayacaktır.
Âsûde olam dersen eğer gelme cihâna
Meydana düşen kurtulamaz seng-i kazâdan
Eğer gönlü rahat, huzur içinde olmak istiyorsan dünyaya gelme, şu dünya misafirhanesine gelen kişi, musibet ve belaların tesirinden kurtulamaz. Ziya Paşa, dünyayı bir bela meydanı olarak görür. Belanın insana bulaşmaması mümkün değildir. Bu düşünceden hareketle şu noktaya varmak mümkündür. İnsanların belalardan kurtulabilmesi için birlikte ve yardımlaşarak hareket etmesi gereklidir.
Her kim ki arar bû-yi vefâ tab’-ı beşerde
Benzer ana kim devlet umar zıll-i hümâdan
İnsanların karakterlerinde vefa kokusu arayan kişi, Huma kuşunun gölgesinden saadet bekleyen insana benzer. Şaire göre insanlar, her zaman vefa göstermezler. Onlara yapılan iyiliğin karşılığını beklemek boşunadır. Dolayısıyla beklenti içerisinde bulunmadan müspet hareket etmeyi karakter haline getirmek lazımdır.
Her âkile bir derd bu âlemde mukarrer
Râhat yaşamış var mı gürûh-i ukalâdan
Akl-ı selim olan herkesin bu dünyada bir derde müptela olması kaçınılmazdır. Çünkü akıllılar topluluğundan bu dünyada rahat yaşadığını söyleyen yoktur.
Pek rengine aldanma felek eski felektir
Zîrâ feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönektir
Dünyada meydana gelen hadiselerin dış görünüşüne bakarak aldanma. Ortada cereyan eden olaylar şeklen değişik olsa da aslında feleğin çemberi eskiden ne ise yine aynıdır; değişmez. Çünkü bu dünyanın karakteri alçak ve gidişatı dönektir.
Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından
Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir
Halim selim insanın öfkesinden Allah’a sığın, çünkü yumuşak huylu atın çiftesi şiddetlidir.
Zira şiddet beklemediğin için tedbiri elden bırakırsın, dolayısıyla daha fazla mağdur olursun.
Yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm
Şîrin dahi kasd etmesi câna gülerektir.
Kibar bir gülümsemeyle yakınlık gösterenlere karşı çok dikkatli olmak gerekir, çünkü o tatlı tebessümün nice canları perişan ettiğine âlem şahittir. Binaenaleyh aslan bile öldüreceği ava yaklaşırken öncelikle onu ürkütmemek için sessiz ve yumuşak hareket ederek yaklaşır.
İdrâk-i meâlî bu küçük akla gerekmez
Zîrâ bu terâzî o kadar sikleti çekmez(Akyüz, 1986)
Allah’ın zatı ve kainattaki icraatının hikmetini hakkıyla anlamak, cüzi iradeyi temsil eden insan aklının kârı değildir. Çünkü sarraf terazisi mesabesinde bulunan beşer aklının, dağ büyüklüğündeki İlâhî ağırlığı çekmesi mümkün değildir. Ziya Paşa, Tanzimat dönemi aydınlarının özelliği olan; hem felsefenin hem de Allah’ın İlahî hikmet bahçesinde gezmek suretiyle önce kaderi eleştirmekte; fakat bir noktadan sonra yine döneminin tabiatı gereği Hakk’a sığınmakta ve aczini itiraf etmektedir.
Sonuç
Ziya Paşa, Türk düşünce hayatında kendi dönemi itibariyle iz bırakmış önemli şahsiyetlerden biridir. Türk toplumunun geçirdiği aşamaları gözlemleyerek yazdığı eserler güncelliğini hala korumaktadır. Ziya Paşa hem yöneticilik hem de yazarlık yönü bulunan bir aydınımızdır.
Yazdığı şiirler tahlil edildiğinde, Ziya Paşa’nın yaşadığı sosyo-ekonomik dönemin durumunu sanatsal bir bakışla ele aldığı görülmektedir. Yöneticilik yapmış olması halkın yaşadığı sıkıntıları kolay bir şekilde görmesini sağlamıştır. Devletin halka, halkın devlete bakışını gözlemleyerek şiirleri yoluyla halkı bilgilendirmeye çalışmıştır. Ele aldığı eserlerin özünde faydalı olma yaklaşımı vardır.
Kimi şiirlerinde eğitim unsurlarına yer vermiştir. Burada eğitimin ne kadar önemli olduğu ve öğreticilerin öğrenenlere nasıl davranması gerektiğini belirtir. Ziya Paşanın söyleyiş biçiminde ritim vardır. Sözler sıradan değil atasözü gibi anlam yoğunluğu içermektedir. Bu yoğunluk, şairin devrine göre oldukça bilgili olduğu ve eski kültüre vakıf olmakla birlikte, yaşadığı dönemin meselelerini de aksatmadan takip ettiğini, dolayısıyla çok okuduğunu göstermektedir. Bu şiirlerdeki anlam yoğunluğu hem dil eğitiminde hem de edebi zevki aşılama açısından üzerinde durulması gereken bir konudur. Şair dile hâkim olduğu için, dili öğrenenlere dilin kalıplarını, bu beyitlerden örnekler vererek kavratmak mümkündür. Şairin yazdığı eserler, günümüzün anlayışına uygun bir hale getirilerek öğrencilere ve okuyuculara sunulmalıdır. Çünkü şairin eserleri hem güçlü bir üslup hem de zengin bir kelime çeşitliliği içermektedir.
Şiirler, sosyal içerik açısından ele alındığında ise şairin eserlerini halkı yönlendirme ve bilgilendirme amacıyla ele aldığı görülmektedir. Yaşadığı ve düşündüğü deneyimleri halkla paylaşma yolunu seçmesi, geleceğin ya da kurtuluşun halkta olduğunu düşünmesinden kaynaklanmış olabilir. Şair, şiirlerinde çoğunlukla birleştirici bir yaklaşımla olaylara bakmıştır. Birlikte yaşamının kuralları ve dünyanın nasıl algılanması gerektiğini de mısralarında işlemiştir.
Ziya Paşa, hem bir yönetici hem de bir düşünür olarak tüm çalışmalarında topluma faydalı olma ve sıkıntı içindeki halka moral kaynağı teşkil etmeyi gaye edinen aydınlarımızdan biridir. Eserlerindeki özdeyiş biçimleriyle de ilgiyle okunmasını sağlamış ve yıllar sonra hayırla anılmasına vesile olmuştur.