Giriş
Adını Saka Türklerinin “Sasper Boyu”nun M.Ö. VII. yüzyıldaki fethinden sonra alan İspir ve çevresinin de içinde bulunduğu Çoruh Boyları, sırasıyla Hurri, Urartu, Saka (İskit), Med, Pers, Part, Roma, Bizans, Sasani, Arap, Emevi, Abbasi, Selçuklu, İlhanlI, Karakoyunlu, Timurlu, Akkoyunlu, Gürcü Krallığı ve Osmanlı medeniyetlerinin yerleşim alanı olmuştur. Bölge, Urartulara ait çivi yazılı belgelerde, Kulka (Qulha) adı ile anılmaktadır. Atlı göçebe Saka Türklerinin M.Ö. 680 yılında bölgeye gelerek yerleşmeleri sonucu, İspir ve çevresinde Türk hâkimiyeti başlamıştır. Özellikle Sasper Boyu yörenin adını değiştirerek kendi adını verecek derecede hakim rol oynamıştır.
M.Ö. 626 yılı, bölgede Saka nüfuzunun azaldığı ve Med hâkimiyetinin başladığı yıldır. Pers Hükümdarı I. Darius zamanında (M.Ö. 522-485), 23 satraplığa (valilik-eyalet) ayrılan Doğu Anadolu Bölgesi içerisinde, Çoruh (Akampsis) Havzası’nı kapsayan satraplık, Herodot Tarihi’nde 18. satraplık olarak kayıtlı olup, bugünkü İspir ve çevresini de içine almaktadır. Saka Türklerinin kolları olan Phasian, Saspir ve Taok adlı Türk boyları bu 18. satraplığa bağlı bulunmaktaydı. Hazar Denizi’nin doğusundan gelerek M.Ö. 140 yıllarında bölgeye yerleşen Partlar (Büyük Arsaklılar) ile M.Ö. 65 yıllarında Doğu Anadolu’da hâkimiyet kuran Romalılar arasındaki mücadeleler, Çoruh Boyları’nın bu iki güç arasında sık sık el değiştirmesine neden olmuştur.
İspir ve çevresi ile Çoruh Boyları 430 yılından itibaren Bizanslıların eline geçmiştir. Bu dönemde Bagratlı Sülalesi’nin hâkimifyeti dikkati çeker. Bagratlı Gürcü Kralı III. David zamanında, Bizanslılar ile Gürcüler arasındaki 1018 tarihli mücadeleyi Bizanslılar kazanınca, Bizanslılar bu sülaleyi kuzeydoğuya sürmüşlerdir.
VII. yüzyıla gelindiğinde bölgede Bizans- Arap mücadelelerine tanık olunur. 645 yılındaki Bizans-Arap mücadelesi, Arapların “Kalı-Kala” diye tanıdıkları Erzurum’u fethiyle sonuçlanmıştır. 653 yılında Bizans İmparatoru Konstantin Erzurum’u Araplardan geri almışsa da, 662’de Emevi Hükümdarı I. Muaviye’nin ordusu Erzurum’u tekrar fethederek, Bayburt, İspir ve Pasinler’i de içine alan bir İslam valiliği merkezi kurmuştur. 949 yılında Bizanslıların Erzurum’u alarak, buradaki 300 yıllık İslam Emirliği’ne son vermeleriyle, İspir ve çevresi de Bizanslı hâkimiyetine girmiş ve bölgede yeniden Ortodoks-Hıristiyanlık yerleşmiştir. Türklerin Anadolu’da fethettikleri ve yerleştikleri ilk yerleşim yerlerinden biri olan ispir ve çevresi, İbrahim Yınal komutasındaki Selçuklu Ordusu’nun 1048 zaferi ile Türkler’in eline geçmiştir. Bu tarihten itibaren Bizans-Selçuklu mücadelelerine sahne olan ve sık sık el değiştiren İspir ve çevresi, Sultan Alparslan’ın 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi ile kesin Türk yurdu olmuştur.
Çizim: Urartu Krallığının kuzeye yayılım haritası
Türk hâkimiyeti ile birlikte bölge, 1072-1202 yılları arasında Saltuklular tarafından idare edilmiştir, İspir ve çevresindeki Saltuklu hâkimiyeti, Selçuklu hükümdarı Rükneddin Süleyman Şah’ın kardeşi Mugîseddin Tuğrul Şah’ı Erzurum Meliki tayin etmesiyle sona ermiştir. Mugîseddin Tuğrul Şah, 1202-1225 yıları arasındaki idari sorumluluğunu, ölümü üzerine oğlu Rükneddin Cihan Şah’a devretmiş, O da yaklaşan Moğol tehlikesi nedeniyle 1230 yılında yönetimi Alaaddin Keykubad’a teslim etmiştir. Anadolu Türk birliğini, Anadolu Selçuklu Devleti adı altında kesin bir şekilde kuran Sultan Alaaddin Keykubad’ın, Moğol tehlikesinin arifesinde ölümü (1237), oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237-1264)’in yönetimi devralmasına neden olmuş, 13.5 yaşında tahta çıkan bu Sultan ise, Anadolu Selçuklu devleti için bir felaket olmuştur. Zira Moğollar, hem Doğu Anadolu’daki Babaî isyanı’nı, hem de Selçuklu Hükümdarı’nın çocuk yaşta olmasını fırsat bilerek Baycu Noyan komutasında, Gürcü ve Ermenilerden mürekkep bir ordu ile Erzurum üzerine harekete geçmişlerdir. 1242 yılında Erzurum ve çevresi Moğol istilasına uğramıştır. 1243 Kösedağ Bozgunu Selçuklular’ın Moğol tâbiiyetine girmelerine neden olmuştur. Sırasıyla, İlhanlı (1242-1335), Eretnalı (1335-1360), Karakoyunlu (1360-1469), Timurlu, Akkoyunlu (1300-1508), Gürcü Krallığı (1500-1514) hâkimiyetlerinin yaşandığı İspir ve çevresi, Yavuz Sultan Selim’in 1514 Çaldıran Zaferi dönüşünde fethedilerek Osmanlı topraklarına katılmıştır. Özellikle Kanuni devrinde olmak üzere, Osmanlı’nın mamur ve refah bir yönetim anlayışında yönetilen ispir, 20 Şubat 1916 yılındaki Rus işgali ile tekrar mücadele ve zorlukla geçen günlerin yaşandığı bölge olmuştur. 7 Kasım 1917’deki Bolşevik İhtilali’nden sonra çözülmeye başlayan Rus cephelerine yerleşen Ermeniler, bölgede kanlı çatışmaların yaşanmasına neden olmuşlardır. Yöre, 25 Şubat 1918’de milli kurtuluşunu gerçekleştirmiş ve Türk idaresine kavuşmuştur. Yukarıda tarihçesine değindiğimiz ispir ve çevresi, zengin tarihine paralel olarak çok sayıda kültür varlığını da bünyesinde barındırmaktadır. Bu kültür varlıklarını şöyle sıralayabiliriz:
Kaleler
İspir Kalesi: ilçe merkezinin kuzey batısında yerleşim yerine ve Çoruh Vadisi’ne hâkim bir noktada yer alan ispir Kalesi’nin ilk inşa evresi kesin olmamakla birlikte, Çoruh Vadisi’ne inen gizli suyolundan hareketle Urartulara verilmektedir. Sırasıyla Roma, Bizans, Selçuklu-Saltuklu ve Osmanlı onarım ve eklemeleri ile yenilenen kaleye, özellikle Kanuni’nin bölge kalelerinin onarılmasına yönelik emri ile büyük onarım ve ilaveler yapılmıştır. Ana kayanın şekline göre planlanmış olan İspir Kalesi, yaklaşık 125x150m’lik bir alan üzerine kurulmuştur. Yarım daire ve kare planlı burçlarla takviye edildiği anlaşılan iç kaleye, doğu yöndeki basamaklı yolla ulaşılabilmektedir.
İspir Kalesi ve plan krokisi
Kalenin Çoruh’a bakan batı yönü çok sarptır. Bu yönde Çoruh Nehri’ne inen gizli bir suyolu kalıntısı bulunmaktadır. Bugün oldukça harap bir durum sergileyen kalenin, doğu surlarına ait duvarları tamamen yıkılmış olup, batı ve güney duvar ve burçları kısmen günümüze gelebilmiştir. Olması muhtemel dış kale surları mevcut değildir. Mevcut sur duvarı kalıntıları, düzensiz yontu taş malzeme ve horasan harcı ile örülmüştür, iç kalenin güneyinde bulunan Kale Mescidi ve Minare, XII. yüzyıl Saltuklu ilaveleri olup, kalenin XII. yüzyılda büyük bir onanma tabi tutularak yenilik geçirdiğini göstermektedir. Kale Mescidi ve Minare’ye denk gelen güney sur duvarında yöreye özgü sarı renkte düzgün kesme taş kullanılmıştır. Ayrıca doğu yönünde harap vaziyette bir kilise kalıntısı bulunmaktadır.
Semehrek Kalesi: Maden (Yukarı Semehrek) Bucağı’nın 2 km. doğusunda, İspir’in ise 15 km. batısında, Çoruh Nehri’nin akış yönüne göre sağında, Çoruh Vadisi ile kuzeyden gelerek Çoruh Vadisi ile birleşen derenin kesişim noktasında sarp bir konuma yerleştirilmiştir. Ana kayanın şekline göre doğu-batı istikametinde inşa edilmiş olan Semehrek Kalesi’nin de kesin inşa tarihi bilinmemektedir. Ancak, kuzeyden kuzeybatıdaki su yatağına inişi sağlayan gizli suyolu kalıntısı, güneybatıda yer alan iki adet sarnıç, her ne kadar kalenin orijinal yapısı bozulmuş olsa da, alt yapı olarak Urartu kalelerinin özelliklerini akla getirmektedir. Harap haldeki mevcut duvarları ise Selçuklu ve Osmanlı onarımlarını düşündürmektedir. Düzensiz yonu taş ve horasan harcı kullanılarak inşa edildiği anlaşılan mevcut duvarlar, kalenin bir iç ve bir dış kaleden müteşekkil olduğunu, güneydeki sur duvarı kalıntısının güneydoğuya doğru uzanıp, sonra tekrar kuzeye yönelip iç kaleyle birleştiğini akla getirmektedir. Güneydeki doğal kayaya oyularak yapılan basamaklı yol, iç kalenin güney duvarındaki girişine götürür. İç kalenin harap haldeki sur duvarları, yaklaşık 1.20 m kalınlığında olup, mevcut kalıntılar kalenin üçgen ve yarı daire burçlarla takviye edildiğini göstermektedir. Yaklaşık 6.35 mx25 m boyutlarındaki bir kaya kütlesi üzerine oturan iç kalenin doğu bölümünde kale muhafızlarının kalması için ayrılmış yamuk dikdörtgen planlı özel bir bölüme yer verilmiştir. Kuzeydeki yarı daire burçtan açılan küçük bir kapı, gizli suyolunun tahrip olan merdiven basamaklarına geçişi, merdiven basamakları da kuzeydoğudaki su yatağına inişi sağlar. Semehrek Kalesi bünyesinde, biri iç kalenin batı ucunda, ikisi de güneydeki dış kale surunun kenarında olmak üzere yaklaşık 90 cm çapında içleri dolduğu için derinlikleri tespit edilemeyen üç adet sarnıç bulunmaktadır.
Semehrek Kalesi ve krokisi
Karahan Kalesi: İspir’in 52 km. güneybatısındaki Karahan Köyü'nün 3 km. kuzeydoğusunda, Cankurtaran (Kayser) Köyü’nün ise 4 km. güneyindeki sarp ve müstahkem bir alana kurulmuş bir Ortaçağ kalesidir. Kalenin bulunduğu alan Kaçkar Dağları’na ve Çoruh Vadisi’ne hâkimiyetiyle dikkati çeker. Yöreye özgü ve sal taşı diye adlandırılan gayri muntazam taşlarla, doğu-batı yönlü olarak inşa edilmiş, yaklaşık 2 m. kalınlıktaki dış sur duvarları ve sur içinde sırt sırta vermiş eşit ölçülerdeki koğuşlardan meydana gelmektedir. Duvarlar harçsız, toprak ve çakıl dolgulu olarak örülmüştür. Kaide kısmında iri blok taşlar, onun üzerinde ise ince sal taşlar kullanılmıştır. Kalenin kuzeyi tamamen doğal kayalıkla çevrilmekte, doğu, batı ve güneyinde ise asıl sur duvarına 6 m. arayla ön savunma amaçlı ikinci bir sur duvarı daha yapıldığı anlaşılmaktadır. Kalenin kuzeydoğusunda Karahan taş ocakları bulunmaktadır. Kale de buradan çıkan sal taşları ile inşa edilmiştir.
Karahan Kalesi
Fısırik Kalesi: İspir ilçe merkezinin yaklaşık 33 km. doğusundaki, eski adı Fısırik olan Deve Dağı Köyü’nün güneybatısındaki sarp bir kayalık alan üzerine inşa edilmiştir. Batısından geçen Müezzin Çayı ve doğusundan geçen derenin kesiştiği noktada yer alır. İlk ve kesin inşa tarihi bilinmemekle birlikte sarp konumu ve su sarnıcı bakımından Urartu kalelerini akla getiren Fısırik Kalesi’nin harap haldeki mevcut durumunun Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki onarımlardan kaldığını tahmin etmekteyiz. Doğu-batı doğrultusunda uzanan, düzensiz yonu sarımtırak renkte yöre taşı ve horasan harcı kullanılarak inşa edilen Fısırik Kalesi’nden günümüze sadece güney yöndeki giriş bölümüne ait duvarlar kalabilmiştir. Çevre uzunluğu yaklaşık 300 m. olan kalenin, güneybatı, batı ve kuzey yönlerinde sur duvarı inşa edilmediği ve tamamen doğal kayalıktan faydalanıldığı anlaşılmaktadır. Yapı bünyesinde, XX. yüzyılın başlarında ilave edilmiş olan ve kale surlarının taşları kullanılarak yapılan düz dam örtülü bir cami ve yine aynı tarihlerde kalenin doğu ucuna inşa edilmiş olan harap halde bir konak bulunmaktadır. Kalenin kuzeydoğu köşesinde bir sarnıç kalıntısı mevcuttur. Sarnıcın da düzensiz yonu taşla inşa edildiği ve içten harçla sıvandığı anlaşılmaktadır. Fısırik Kalesi ile ilgili bilgi veren kaynaklardan biri olan, M. Y. Çağlayan’ın “Şu Bizim ispir” adlı kitabının 65. sahifesinde “kuzeye doğru gidilirse, yapı ve kalıntıların arasından geçen ince bir yol sizi kaleden dereye inen gizli suyolunun baş tarafına getirir. Bu yol, kalenin muhasarasında su temini için hususi surette yaptırılmıştır” ifadeleri kayıtlıdır. Bu bilgilere istinaden, araştırmalarımız esnasında gizli suyolunun varlığına ait
Fısirik Kalesi ve krokisi
herhangi bir ize rastlamadık. Çağlayan’ın ifadeleri doğrultusunda geçmişte böyle bir gizli suyolu olduğunu ve bunun sonradan tahrip olduğunu kabul edersek, bu bizim, kalenin ilk inşasının Urartular’a kadar gidebileceği noktasındaki tahminimizi iyice kuvvetlendirir.
Sanduk Kalesi: İspir ilçe merkezinin 25 km. güneyindeki Sanduk Dağları’nın eteğine kurulmuş, gözetleme amaçlı bir ortaçağ kulesi mahiyetindedir. Kale, Selçuklu devrinde birkaç ilave görmüştür. Tek beden üzerine dört burçlu ve iki gözetleme kuleli olarak inşa edilmiş olan kale, batıya açılan tek bir kapıya sahiptir. Yapı bünyesinde çeşitli dönemlerin ilavelerini yansıtan izler mevcuttur.
Mohurgot Kalesi (Karakale): İlçe merkezinin yaklaşık 80 km. kuzeydoğusundaki Mohurgot (Karakale) Köyü’ne hâkim bir tepede yer alan, küçük bir karakol niteliğindeki Ortaçağ kalesidir. Yaklaşık 150m yüksekliğindeki sert bir kalker kaya kütlesi üzerine kurulmuş olan yapının mevcut kalıntıları, plan ve mimari hakkında fikir yürütmeye elverişli değildir. Zira duvarlar çevreye saçılmış durumdadır ve kale doğal kimliğini fotoğraf çekemeyecek derecede kaybetmiştir. Kaynaklarda adları geçen ve İspir’e yaklaşık 30-40 km. mesafedeki stratejik bir bölgede yer alan Nihah, Oşnak, Kaskin ve Peterek kaleleri bugün mimari kimlikleri tespit edilebilecek düzeyde mevcut değildirler. Ancak bulundukları konumları itibarı ile askeri güvenlik sağlayabilecek yüksekçe bir doğal savunma alanı üzerine kurulmuş, Orta Çağlardan kalma küçük birer karakol mahiyeti taşımaktadırlar. İspir ve çevresinde arazinin dağlık ve parçalı olması edeniyle ulaşımı sağlayan vadiler ve önemli geçitlere hâkim noktalarda çok sayıda savunma yapısı inşa edildiği anlaşılmaktadır. Bu yapıların daha çok küçük bir nizamiye ya da gözetleme kulesi mahiyetinde oldukları ve önemli geçiş noktalarının ve yolların güvenliğini sağlamak amacıyla yapıldıkları anlaşılmaktadır. Aynı özellikte küçük savunma yapılarını Yusufeli, Şavşat, Artvin, Ardahan, Oltu ve çevrelerinde de görebilmek mümkündür.
Eski Yerleşmeler
Viranşehir Harabeleri: Kırık Nahiyesi’nin Yağlı Köyü’ne ait yaylanın yaklaşık 300 m güneyinde, Viranşehir olarak isimlendirilen büyük bir yerleşim yerine ait kalıntılar bulunmaktadır. Koç heykeli ve koç kabartmalı mezar taşlarının yoğun olarak bulunduğu bu ortaçağlardan kalma eski yerleşim yerinde kilise, saray, han vb. yapıların temel izleri de mevcuttur.
Sırakonaklar (Hodiçor) Köyü’nün Doğusunda Kaya Yerleşmeler (Mermer Sütunlu Mağaralar): Sırakonaklar (Hodiçor) Köyü’nün doğusunda, Hodiçor dere Vadisi’nin tam karşısında, Çoruh Nehri’nin Güney yamaçlarında, nehirden 100 m yukarıda yapay mağara yerleşimleri bulunmaktadır. Yöre halkının mermer sütunlu mağaralar diye adlandırdığı mağaraların iç kısmı, sütunlu odalar halinde bölümlere ayrılmıştır. Ortaçağda barınma amaçlı olarak kullanılan bu mağara yerleşimlerinde taşların çentilmesi suretiyle oluşturulmuş mekânlar bulunmaktadır, insan eliyle yapılmış bu ilkel barınma mekânlarının benzerlerine Ardahan Kura Vadisi'nde (Vaşlop Mağaraları, Büyük Nakala Güneyindeki Mağaralar), Hınıs’ta (Arus Deresi Kaya Yerleşmeleri), Sarıkamış Micingirt’te (İnkaya Kaya Yerleşmeleri) de tesadüf etmek mümkündür.
Akkoyunlu Harabeleri: Koç Köyü (Kanasor) Yaylası’nda, Koçun Boğazı diye adlandırılan mevkinin üzerindeki düzlükte, çok sayıda koç heykeli ve koç kabartmalı mezar taşı bulunmaktadır. Mevcut kalıntılar bu yerleşim yerinin Akkoyunlu oymaklarına ait olduğuna işaret etmektedir, İspir çevresindeki koç ve koyun heykeli kalıntılarının M.Ö. VII. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya gelmeye ve yerleşmeye başlayan Saka(iskit), Arsaklı, Kıpçak vb. Türk Oğuz boylarının beraberlerinde getirdikleri kültürün bir devamı olduğu ve bunların Karakoyunlu ve Akkoyunlularca (XIV.-XV. yüzyıl) sembolleştirilerek yaygınlaştırıldığı görülmektedir, ispir’deki koç koyun heykellerinin benzerlerine Oltu (Şıhsor, Lisbek, Urut), Olur (Uzunharman), Çıldır (Taşbaşı, Taşköprü) ve Doğu Anadolu’daki pek çok eski medeniyet merkezlerinde rastlamak mümkündür.
Kiliseler
Bazilikal Planlı Kiliseleri- Bahçeli (Çirkini) Köyü Doğusunda Kilise Kalıntısı: İspir ilçe merkezinin yaklaşık 25 km. kuzeydoğusundaki Bahçeli (Çirkini) Köyü’nün 1,5 km. doğusunda, Çoruh Nehri’nin akış yönüne göre solundaki alçak tepe üzerindeki düzlükte bir kilise kalıntısı mevcuttur23. Harap haldeki ve kesin olmamakla birlikte IX-X. yüzyıllardan kaldığını tahmin ettiğimiz yapının mevcut kalıntıları, bunun doğu-batı istikametinde düzenlenmiş, üç nefli bazilikal planda bir kilise olduğuna işaret etmektedir. Dış ölçüleri 8.00 x 10.10 m. olan yapının batıda yer alan girişi, 1.60 m. genişliğindedir. Girişin karşısında 2.95 m. genişliğinde ve 2.10 m. derinliğinde içten yarım yuvarlak, dışa düz duvar biçiminde yansıyan apsis, bunun sağ ve solunda da, 1 x 1,5 m. ebatlarında dikdörtgen planlı pastaphorion hücreleri yer almaktadır. 90 cm. kalınlığındaki duvarların taşıdığı yıkık örtünün, yuvarlak kemerli ayaklar ve duvar payelerine oturan yan yana üç beşik tonozdan müteşekkil olduğu kanaatindeyiz. Kilise, düzensiz yonu taşı ve Çoruh Nehri’nin çakıllı kumu ve kireç karışımı bir harçla inşa edilmiştir.
Bahçeli (Çirkini) Kilisesi
Sırakonaklar (Hodiçor, Hodaçür) Kilise Camii: İspir ilçe merkezine yaklaşık 85 km. kuzeydoğuda, İspir-Yusufeli sınırındaki köylerden biri olan Sırakonaklar (Hodiçor, Hodaçür) Köyü’nde, Cücebağı Mahallesi’nde yer alır. Kilise, 1964 yılında Mimar Ş.Kuru Mehmed’in yaptığı değişiklikle camiye çevrilmiştir. Ancak plan olarak orijinalitesini yitirmiş durumdadır. Tarihi konusunda kesin bir bilgiye ulaşamadığımız kilisenin, hemen batısındaki mezarlık girişinin yanında, alınlıktan düştüğü anlaşılan, aşırı derecede tahrip olmuş kitabeden seçilebilen harfler, burada bir Ermeni mezarlığının varlığına dolayısıyla bir Ermeni yerleşmesine işaret etmektedir. Bu kitabeden hareketle yapının, geçmişte bu vadiye yerleşmiş bulunan Ermenilerce inşa edilmiş olabileceğini ileri sürmek mümkün olduğu gibi, yapının son derece düzgün kesme taş işçilikli mimarisi, özellikle de büyük boyutlu pencerelerin büyük blok taşlarla çerçeveli ve ampir üslupta alınlıklara sahip formu, XIX. yüzyıl sonlarında Kars ve Ardahan’da inşa edilmiş Rus yapısı sivil mimarlık örneklerini akla getirdiği için, yapının XIX. Yüzyıl sonlarında inşa edilmiş veya onarılmış olduğu da akla gelebilecek başka bir ihtimaldir.
Yapının camiye çevrilmesiyle asli planı bozulmuştur. Ancak apsis yönündeki duvar payesi kalıntıları, iç mekânın üç nefli olarak düzenlendiği kanaatini vermektedir. Batıda yer alan giriş bölümü, ikisi bağımsız, ikisi duvara bağımlı ayakların taşıdığı, yuvarlak dört kemer üzerine oturan oval bir kubbeyle örtülüdür. Girişten sonra 1964 onarımıyla ahşap çatılı cami haline getirilen iç mekâna girilir. Buradan yapının orijinal planını tespit etmek mümkün değildir. Yapının doğusundaki içten ve dıştan yarım yuvarlak planlı apsisin yarısından itibaren batıya doğru bir duvar çekilerek bu kısım da imam lojmanı haline getirilmiştir. Doğu ve batıda yer alan yuvarlak planlı bölümlerin, boyut ve apsise uzaklık bakımından pastaphorion hücresi olamayacakları, ancak kilisenin özel mahiyette tali girişleri olabilecekleri düşünülebilir. Dışarıdan birer bağımsız girişleri olduğu gibi, içerisi ile de bağlantıları bulunan bu bölümler, apsise uzaklıklarıyla dikkat çekmektedir. Buradaki amaç, dışa taşkın giriş bölümü ve apsisin dışa taşıntısıyla denge sağlayarak, dört kollu bir haç formu oluşturmak olmalıdır. Söz konusu tali girişlerin örtülerinin kubbe olduğu ve birer mazgal pencere ile aydınlatıldıkları anlaşılmaktadır. Bu pencerelerden sağdakinin yonca yaprağı biçiminde olduğu anlaşılmaktadır. Dışa taşkın yuvarlak planlı apsisin üst kısmında ise yuvarlak planlı bir mazgal pencere bulunmaktadır. İçeriden kilise duvarlarının üst kısımlarındaki konsol izleri, orijinal üst örtünün beşik tonoz olduğunu göstermektedir.
Sırakonaklar (hodiçor) Kilisesi ve Restitüsyon denemesi
Yapı, cephelerde yer alan yuvarlak kemerlerin birbirine bağladığı duvar payeleri ve yuvarlak kemerli büyük boyutlu pencerelerle hareketli bir görünüm sergilemektedir. Yuvarlak kemerlerin kesişim noktalarında düzgün kesme taşlardan yapılmış birer haç motifine yer verilmiştir. Kalan izler, apsisin sağ ve sol üst köşesinde taştan, kalın silmelerle oluşturulan birer haç motifinin işlendiğini göstermektedir. Giriş bölümü ile yapı kütlesinin birleştiği noktalarda, aynı zamanda yuvarlak kemerlerin üzengi taşı başlangıcındaki küreler üzerinde kabartma olarak işlenmiş el motiflerine yer verilmiştir. Kilisede, 1.80 x 3.30 m. boyutlarındaki yuvarlak kemerli pencerelerin büyüklüğü dikkat çekicidir. Sonradan imam lojmanı haline getirilen konutun girişi de bu pencerelerden biriyle sağlanmıştır. Pencereler, boyutlarının büyüklüğü ve çerçeve formları ile Kars- Ardahan’daki XIX. yüzyıl konutlarını akla getirmektedir28. Ana girişten geçtikten sonra sağda ve solda taştan birer kandillik bulunmaktadır. Kilise son derece düzgün, mermere yakın gri bir taşla inşa edilmiştir.
Sırakonaklar (Hodiçor) Kilisesi Hazire Kitabesi
İspir Kalesindeki Kilise: İspir Kalesi’nde yer alan, Komnenoslar döneminde ve 1223-1225 yılları arasında yaptırılmış olabileceği ileri sürülen bu kilisenin, bugün batıda yer alan narteksine ait duvarlarının bir bölümü ve doğudaki üçlü apsis duvarları kısmen ayaktadır. Diğer kısımlar temel seviyesindedir. Mevcut izlerden doğu- batı istikametinde üç nefli bazilikal planda düzenlenmiş olduğu anlaşılan yapının batısında, girişin de yer aldığı enine dikdörtgen planlı bir narteks bulunmaktadır. Narteks'ten sonra sekizi duvara bağımlı, dördü bağımsız ayakların ve bunların üzerine oturan yuvarlak kemerlerin taşıdığı, beşik tonoz örtülü naos bölümüne ulaşılır. Apsise dik ve ortası yanlardakinin yaklaşık iki katı genişliğinde, üç nefli naos bölümünün planı, temel seviyesindeki kalıntılar sayesinde anlaşılabilmektedir. Naosun kuzey ve güney duvarları, bugün tamamen yıkıktır. 90 cm. kalınlığındaki duvarlar, kesme taş ve moloz taş karışımı bir duvar örgüsüne sahiptir.
İspir Kalesinde kilise kalıntısı
Tek Nefli Şapeller
Yedigöze (Kerap) Şapeli: İspir ilçe merkezinin yaklaşık 15 km. kuzeydoğusundaki Yedigöze (Kerap) Köyünde bulunmaktadır. Kesin inşa tarihi bilinmeyen, ancak yöredeki kilise inşa faaliyetinin yoğunlaştığı X. yüzyıldan kaldığını tahmin ettiğimiz yapı, tek nefli şapel tarzında inşa edilmiştir. Girişi, güneybatı köşede olup 1 m. genişliğindedir. 80 cm. kalınlığındaki duvarlar, kareye yakın dikdörtgen bir plan oluşturmakta, dikdörtgen alt yapının üzerini ise beşik tonoz örtü kapatmaktadır. Doğuda yer alan apsis; 180 x 100 cm. ölçülerinde, içten yarım yuvarlak, dışa düz duvar biçiminde yansıyan bir mimari düzenleme sergilemektedir. Doğu ve batı duvarlardan açılmış iki mazgal pencere, yapıyı aydınlatmaktadır. Düzgün kesme taş ve çakıllı kireç harcı kullanılarak inşa edilen yapı, Ardahan ve çevresindeki girişi güneybatı köşede yer alan tek nefli, beşik tonoz örtülü, içten yarım yuvarlak dışa düz duvar olarak yansıyan apsise sahip şapelleri akla getirmektedir.
(sol) Yedigöze (Kerap) Şapeli ve (sağ) Cankurtaran (Kayser) Kilisesi kalıntısı
Cankurtaran (Kayser) Köyü Doğusunda Kilise Kalıntısı: İspir’in 25 km. güneyinde yer alan Cankurtaran (Kayser) Köyü’nün 3 km. kuzeydoğusunda, köy yolunun 25-30 m. güneyinde eski bir yerleşim alanı olan tepenin üzerindeki düzlüğün ortasında yer alır.
Yöre kiliseleriyle hemen hemen aynı tarihlerden olduğunu sandığımız yapı, bugün harap durumdadır. Mevcut izler, bunun; doğu-batı doğrultusunda inşa edilmiş, içten yarım yuvarlak, dışa düz duvar biçiminde yansıyan apsise sahip, tek netli küçük bir şapel olduğuna işaret etmektedir. 10.00 x 6.80 m. boyutlarındaki yapı, 1 m.lik duvar kalınlığına sahiptir. Düzensiz yonu taşı ve kireç harcı kullanılarak inşa edilen yapının, orijinalde beşik tonoz örtüye sahip olduğunu tahmin etmekteyiz. İspir çevresinde bugün tamamen yıkılmış olan ve plan ve mimari açıdan yeterli fikir vermeyen kilise kalıntıları da bulunmaktadır. Kırık Nahiyesi’ne bağlı Yağlı Köyü’nün yaklaşık 6 km. güneydoğusundaki Viranşehir Harabeleri’nde, böyle bir kilisede, sadece haç motifinin yer aldığı bir taş günümüze gelebilmiştir. Kırık Nahiyesi’nin 10 km. kuzeybatısındaki Alacabük (Hoşmuşat) Köyü’nde kilise ve maşatlığa ait çevreye saçılmış duvar parçaları, İspir ilçe merkezinin yaklaşık 13 km. güneybatısındaki Petekli (Karsor) Köyü güneydoğusunda bulunan eski bir yerleşim yerinin ortasında harap durumdaki kiliseye ait duvar parçaları, yöredeki Hıristiyan mimarisine ait veriler olarak dikkati çekmektedir.
İspir ve çevresinde yer alan kilise ve şapellerin büyük bir kısmı Tao Bölgesi olarak adlandırılan, Erzurum, Artvin ve çevresi kiliseleri ile aynı dönemlere aittirler. Yöredeki ilk dini yapılaşmanın, Ortaçağlarda VIII. ile XI. yüzyıllar arasında Bagratlı-Gürcü Krallığı’nca gerçekleştirildiği kaydedilmektedir. Yine bu tarihlerde bölgede Gürcü ve Ermenilerin de dini ve kültürel faaliyetlerinin olduğu, kiliseler inşa ettikleri ortaya çıkmaktadır.
Bölgeye M.Ö. VII. yüzyıldan itibaren gelerek yerleşen ve çeşitli inançlar çerçevesinde faaliyet gösteren Hıristiyan Kıpçak ve Arsaklı Türkleri IX-X. yüzyıldaki Bizans hâkimiyeti sırasında Erzurum, Erzincan, Gümüşhane, Artvin, Oltu, Tortum, ispir, Ardahan gibi Kuzeydoğu Anadolu’nun çeşitli yerlerinde manastır ve kiliseler inşa etmişlerdir. Özellikle Kıpçak Türkleri, Selçuklu akınlarına karşı güçlerini artırmak isteyen Gürcüler ile siyasi işbirliğine girince Hıristiyan Kıpçak- Gürcü işbirliği ile bölgede çok sayıda kilise ve şapel tarzında Hıristiyan mimari örneği inşa edilmiştir. Yöredeki Hıristiyan mimarisinin bir bölümünün de Osmanlı döneminde, onların adalet ve hoşgörüye dayalı yönetim sistemi içerisinde din ve vicdan hürriyetiyle yaşayan gayri müslim tebaa (Ermeniler, Gürcüler) tarafından inşa edildiği bilinmektedir. Bölge kiliselerinin az bir kısmını da, 1877-1878 Osmanlı- Rus savaşları sırasında, Rusların işgal ettikleri yerlerde yaptıkları kiliseler oluşturur. İspir’deki tek nefli şapel tarzında inşa edilmiş yapılar, örtü sistemi, apsis formu, malzeme ve duvar tekniği gibi özellikler bakımından Ardahan, Oltu ve Artvin’deki tek nefli şapellerle paralellik gösterirler. Ardahan’daki X- XI. yüzyıllara ait kilise örnekleri olan Ölçek Köyü Kilisesi, Tulumba Mezrası Kilisesi, Çakıldere Kilisesi, Cicor Kilisesi, Sikheref Kilisesi, Yerli Çayıs Kilisesi, Börk Kilisesi, Çambeli Kilisesi gibi yapılar bu türden tek nefli şapellerdir. Oltu’ya bağlı Alatarla (Hovak) Köyü’nün güneydoğusundaki Kilise Deresi Mevkii’nde ve Oltu’nun Büyük Orcuk Köyü’nde yer alan kiliseler, tek nefli, beşik tonoz örtülü, içten yarım yuvarlak dışa ise düz duvar biçiminde yansıyan apsis formuna sahip olmaları yönünden ispir çevresindeki tek nefli şapellerle aynı mimari üslubu yansıtırlar. Bölgedeki tek nefli şapel formunda inşa edilmiş kilise örneklerine, Yusufeli, Artvin, Şavşat ve çevrelerinde de tesadüf etmek mümkündür. Pırnallı Şapeli bunlardan sadece biridir. Yöre kiliselerinin diğer bir grubunu oluşturan Bazilikal Planlı Kilise örnekleriyle plan ve mimari açıdan benzerlik kurabileceğimiz yapılar arasında ilk akla gelenler, Artvin’deki Dörtkilise, Parhal, Khanzda ve Tekkale-Dağ Kiliseleri ile Çıldır’da Urta Kilise Camii’dir. İspir ve çevresinde bilim literatürüne girmemiş ve az tanınan, üzerlerinde tarih kitabesi bulunmayan kiliseler, plan ve mimari bakımından Artvin, Ardahan, Erzurum ve çevrelerindeki IX-XI. yüzyıllara ait, çoğu Hıristiyan Kıpçak- Gürcü işbirliğiyle yapılmış kiliselerle büyük bir benzerlik sergilediğinden, söz konusu kiliseler için, Gürcü- Hıristiyan Kıpçak hakimiyeti sırasında inşa edilmişlerdir diyebiliriz. Ancak, Sırakonaklar’da mezarlık girişinin yanındaki Ermeni alfabesiyle yazılmış kitabeden hareketle, yöredeki Ermenilerce inşa edilmiş olabileceği akla gelen Sırakonaklar (Hodiçor, Hodaçür) Kilisesi’nin, taş işçiliği ve büyük blok taşlarla çerçeveli pencere formu bakımından, XIX. yüzyıl sonlarında Kars ve Ardahan çevrelerinde inşa edilmiş sivil mimarlık örnekleriyle benzeşmesi, bu yapının XIX. yüzyılda inşa edilmiş veya onarılmış olabileceğini de akla getirmektedir.
Hanlar
Karahan: İspir’e bağlı Kırık Nahiyesi’nin yaklaşık 5 km. doğusunda yer alan Karahan Köyü’nün 250-300 m. doğusunda, bugün temel seviyesine kadar yıkılmış ve üzeri çökmüş olan, bir han kalıntısı bulunmaktadır. Tamamen yıkıldığından plan ve mimarisi anlaşılamayan yapının, 15-20 m boyutlarında dikdörtgen bir plan düzenine sahip olduğu, define avcılarının kazılarıyla ortaya çıkan kemer kalıntılarının, tonoz biçimli bir örtüyü taşıdığı anlaşılmaktadır. Yapının plan ve mimarisini algılayabilmek ancak kapsamlı bir kazı sonucu mümkün olabilir.
Karahandan Kemer kalıntısı
Her ne kadar İspir ile ilgili yayınlarda bir saray veya şatoya ait kalıntı olduğu ifade edilse de, tespitlerimiz bu yapının Osmanlı döneminde Arap asıllı biri tarafından işletilen bir han olduğu, adını “Kara’nın Hanı” manasına, işleticisinden aldığı, hatta köyün adının da bu handan kaynaklandığı doğrultusundadır.
Karahan Kalıntıları
Alacabük (Hoşmuşat) Köyü’nde Han Kalıntısı: Alacabük (Hoşmuşat) Köyü’nün Kazancık (Çipot) Mahallesi’nin kuzeydoğusundaki düzlükte, tamamen yıkıldığı için plan ve mimarisi anlaşılamayan bir han kalıntısı bulunmaktadır. Karahan’dan sonra gelen bu han, Çoruh Vadisi’nden batıya, Bayburt ve Erzincan’a ulaşan tarihi ticaret yolu güzergahında bulunmaktadır.
Camiler ve Mescitler
İspir Kale Mescidi: İlçe merkezinin kuzeybatısında ve Çoruh Nehri'nin akış yönüne göre sağında yer alan İspir Kalesi'nin, iç kale kısmında bulunan mescit, kalenin güney sur duvarına bitişik olarak inşa edilmiştir, ilk inşa evresi Urartular'a kadar uzanabilen, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde önemli şekilde tamir edilen kalenin güney sur duvarından faydalanılarak yapılmış olan mescidin kesin inşa tarihi belli değildir. Ancak Erzurum Kale Mescidi ile olan benzerliklerinden yola çıkılarak, XII. yüzyılda Saltuklular zamanında inşa edilmiş olabileceği noktasında fikir birliğine varılmıştır. Hiç bir yerinde yapanı, yaptıranı ve yapıldığı tarihi gösteren bir kitabe olmamasına rağmen İ. H. KonyalI, Erzurum iç Kalesi'ndeki kale-mescit- minare kompleksi ile olan yakın benzerliği nedeniyle bunun bir Saltuklu eseri olduğunu, hatta Erzurum iç Kalesi’ni Mescidi’ni ve Kulesi’ni yaptıran inanç Beygu'nun bunu da yaptırmış olabileceğini ifade etmektedir.
İspir Kales Mescidi ve planı
Mescit, dıştan 9.50x 10.80 m, içten 7.20x 8.50 m. boyutlarında, 1.15 m. duvar kalınlığına sahip, dikdörtgen planlı bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapıya, kuzey cephenin doğu köşesine kaydırılmış, basit dikdörtgen çerçeveli bir kapı ile girilir. Mescidin örtü yönünden dört bölüme ayrıldığı görülmektedir. Batıdaki 3.00x 7.20 m.lik alan, doğu-batı yönünde uzanan sivri kemerli bir tonozla örtülüdür. Kuzey ve güney yönlerde de yaklaşık 1.50x 5.50 m.lik alanların yine sivri beşik tonoz örtüye sahip olduğu görülmektedir. Ortada kalan 4.20x 5.50 m.lik alan ise, kubbeyi andıran sekizgen bir örtüye sahiptir. Kubbemsi örtüye geçiş, mukarnaslı tromplarla sağlanmıştır. Güneyde bugün hiç bir özelliği olmayan basit mihrap nişi, onun solunda Erzurum yapılarının da genel özelliklerinden biri olarak karşımıza çıkan mazgal pencere yer almaktadır. Güneybatı köşede yer alan silindirik gövdeli minareye giriş, mescidin doğu duvarındaki merdiven basamaklarıyla ulaşılan çatıdan sağlanmaktadır. Damın güney duvarına yakın bir yerinden 12 basamaklı bir merdivenle, yapının batı yönüne denk gelen yerde bulunan, yaklaşık 2.30x 9.00m. boyutlarındaki, sivri beşik tonoz örtülü bir bölüme ulaşılmaktadır. Bugün 1990'lı yıllardaki onarım nedeni ile orijinal dış görünümünü yitirmiş olan mescidin, kalan izlerden yöreye özgü sarımtırak renkte yumuşak bir taşla inşa edildiği anlaşılmaktadır. Klasik Selçuklu taçkapılarından farklı olarak, cephenin tam ortasında yer almayıp da köşeye kaydırılmış olan kapı, mukarnas kavsaralıdır. Yüzeysel oyuk silmelerin sınırladığı bordürler, dıştan içe doğru hafif meyilli olarak düzenlenmiştir. Selçuklu mimarisinde klasik bir özellik olan dışa taşkın taçkapı formunun aksine, özellikle kümbet kapılarında karşımıza çıkan, yapı cephesi ile aynı hizada olan, sadece düz silmelerle belirtilmiş çerçeveden ibaret bir kapı özelliği gösterir. Bu durumuyla, yani dışa taşıntı yapmayan kapı formu ile Konya Hacı Ferruh ve Başarabey Mescitleri’ni akla getirir. Girişin sağ üst köşesinde, küçük mazgal pencerenin dikdörtgen çerçevesi görülmektedir. Güney cephe, kale duvarlarıyla aynı hizadadır. Diğer cephelere göre daha az değişiklik geçirdiği, orijinal sarımtırak renkli düzgün kesme taşlardan anlaşılmaktadır. Duvar yüzeyinin ortasına yakın bir yerde, mazgal pencerenin dikdörtgen açıklığı görülmektedir. İçerideki mihrap nişine denk gelen bölümün de, 1990’lı yıllardaki beyaz taş kaplamadan nasibini aldığı anlaşılmaktadır.
Mescidin güneybatı köşesinde, kalenin yarım daire kesitli burçlarından biri üzerinde yükselen taş gövdeli minare, dört katlı bir kuruluş gösterir. Minarenin mescidin yer seviyesinden itibaren yüksekliği, 18.00 m.dir. En altta temel görevi yapan moloz taşla örülmüş silindirik kale burcu, onun üzerinde cami ile birlikte inşa edilmiş ve kesme taştan örülmüş silindirik küp kısmı, onun üzerinde de kesme taş malzemeli ongen gövde yer alır. Ongen gövdenin üst kısmında, tuğladan yapılmış iki sıra kirpi saçak kuşağı düz bir silme ile ayrılmıştır. En üst kattaki dar silindirik kısım, tuğladan örülmüştür. Bu kısmın da, yer yer dökülmüş olmakla birlikte kirpi saçaklı kuşakla sonlandığı anlaşılmaktadır. Üzerinde dört mazgal deliğinin bulunduğu ve minarenin petek kısmı olduğunu sandığımız dördüncü katta bulunması gereken şerefe korkulukları ve külah kısmı yıkılmıştır. Girişi mescidin damına açılan minarenin, Erzurum Kale Mescidi'nde olduğu gibi, gözetleme kulesi ve minare olarak, iki işlevi bir arada yürütme maksadı ile yapıldığı kanısı yaygındır. Erzurum Kale Mescidi Minaresi'nin tuğla olması ve mescitten uzağa yapılmış olması gibi hususiyetleri hariç tutulursa, düşünce ve kuruluş olarak, ispir Kale Mescidi'nin de Erzurum Kale Mescidi'ndeki mescit-minare ilişkisini taşıdığı görülür. Yapının hiç bir açıklığı olmayan batı cephesi, 1980'li yıllarda harap haldeyken, 1990'lı yıllardaki onarımla bugünkü halini almıştır, içerideki sekizgen kubbeyi, dışarıda yüksek sekizgen kasnak üzerine oturan, piramidal bir külah örtmektedir. Yapının bu kısmı da, 1990'lı yıllardaki onarımla yenilenmiştir. Sekizgen kasnağın ana eksenlere gelen dört yüzünde, içeriye ışık sağlayan küçük dikdörtgen menfezler açılmıştır. Kasnağın kuzey eksenindeki bir noktadan, on iki basamaklı bir merdivenle yaklaşık 2.30x 9.00 m. boyutlarında, kuzey-güney yönde sivri beşik tonoz örtülü, uzun dikdörtgen bir mekâna inilmektedir. Mescidin batı yönünün ikinci katını oluşturan bu mahzen biçimli yapının ne amaçla inşa edildiği bilinmemektedir. Kuzeydoğu köşeden içeri girilince, yapının en dikkat çekici yanı örtü sistemidir. Kuzey, güney ve batı yönlerde sivri kemerli tonozlardan, merkezde ise mukarnaslı tromplarla geçilen sekizgen kasnağın taşıdığı sekizgen kubbeden müteşekkil değişik ve zengin bir örtü biçimiyle karşılaşılır. Doğu ve batı yönlerdeki üç sıralı iri mukarnas yuvalarından oluşan kuşaklardan sonra, içe doğru daralma sağlayan üç kat kademelenme ile dikdörtgen alt yapı kareye dönüştürülmüştür. Bunun üzerinde bulunan oluk silme, kareyi çepeçevre dolanmaktadır. Yüksek sekizgen kasnağa geçişlerde, iri yuvalı ve yelpaze biçiminde işlenmiş mukarnas yuvalarına sahip tromplar kullanılmıştır. Sekizgen kasnak üzerine oturan sekiz yüzlü örtü, küresel biçimde nihayetlenir. Bu nedenle, sekizgen kubbe olarak nitelendirilmektedir53, ispir Kale Mescidi'nin yana kaydırılmış ve üç yönden tonozlarla desteklenmiş mukarnaslı tromp geçişli örtü biçimi, Erzurum Kale Mescidi'ndeki mihrap önü bölümüne hâkim ve iki yandan beşik tonozların desteklediği daha dengeli kuruluşa sahip kubbe örtü biçimini akla getirir. Yapının, Erzurum Kale Mescidi ile yaklaşık tarihlerden olduğu yorumlarına çıkış noktası oluşturan özelliklerden biri de bu olsa gerektir. İspir Kale Mescidi'nin içerisinde ve taç kapısında kullanılan mukarnaslar, Erzurum Kale Mescidi'nin kubbe eteğini süsleyen mukarnaslar gibi büyük boyutlu olup, içleri yelpaze şeklinde oylumlanmıştır. Yarım daire kesitli mihrap nişinde, hiç bir bezemeye yer verilmemiştir.
1950'li yıllarda eklenen mihrabın, sonradan yapıldığı dış duvardaki dolgudan anlaşılmaktadır. Orijinal mihraptan hiçbir iz kalmamıştır. Küçük boyutlu ve süslemesiz ahşap minber de orijinal değildir, içerisi sıvanmış olan yapı, bugün ibadete açık durumdadır. Ancak, 1990'lı yıllardaki onarımın sağlıklı olmaması nedeni ile tavandan sızan yağmur ve kar sularının nemi, zaten yumuşak olan malzemeyi yavaş yavaş yıpratmaya başlamış durumdadır. Anadolu Selçuklu mimarisinin önemli özelliklerini üzerinde muhafaza eden eşsiz örneklerden biri olan ispir Kale Mescidi'nin, mutlaka korunması ve ihtiyaç duyduğu gerekli ilgi gösterilerek, gelecek kuşaklara kültürel kimlik olarak aktarılması, yetkililer tarafından milli bir görev olarak addedilmelidir.
Çarşı Camii (Tuğrul Şah Camii): İspir'de, tarihin bize kadar getirdiği önemli kültür varlıklarından biri de, Çarşı Camii'dir. Asıl adı Tuğrul Şah Camii olan yapı, çarşı içinde olması nedeni ile yöre halkınca Çarşı Camii olarak bilinmektedir. Kalenin güneydoğu eteğinde, yerleşim merkezinin içinden geçen derenin kuzey kenarında ve cadde üzerinde yer alan yapının tarih kitabesi, 1965 tamirinde dikkatsizlik nedeni ile kırılmış, ustalarca yerine konacakken, ertesi gün gelindiğinde kaybolduğu görülmüştür54. İlk kez Konyalı tarafından okunan ve neşredilen orijinal kitabeden yapının, 1200- 1225 yılları arasında Erzurum'da hükümdarlık yapan, Erzurum Selçuklu Hükümdarlığı'nın kurucusu Mugisüddin Tuğrul Şah zamanında, Atabey Erdem Şah tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Bugün de 1954 yılında yapıya eklenen dam örtülü son cemaat yerinin girişinde, mermer üzerine eski kitabede geçen ifadeler kaydedilmiştir. Tuğrul Şah'ın, Bayburt Kalesi'nde kendisinin dört ve karısı Mengücek ailesinden Nasırüddin Behram Şah’ın kızının bir kitabesi vardır, ispir Çarşı Camii, Tuğrul Şah ile ilgili altıncı kitabeyi taşıyan ve onun adını bize kadar getiren yapı olması bakımından ayrıca bir kıymet taşır. Çeşitli devirlerde geçirdiği onarımlar ve yapılan eklemeler nedeniyle yapı, orijinal özelliğini kaybetmiştir. 1910 yılında Müftü Şaban Efendi caminin üstünü açtırarak yeniden örttürmüştür. Bu onarımda duvarlar orijinalliğini muhafaza etmiştir. 1954 yılında kuzey duvar kaldırılarak, kuzeye doğru son cemaat mahalli niteliğinde genişletme yapılmıştır. 1962 yılında da caminin ve eklenen kısmın üzerine çatı konarak sacla kaplanmıştır. Yapının, yeri belirlenemeyen ahşap minaresi 1971 yılında kaldırılmış ve beyaz kesme Tercan taşından yeni ve özelliksiz minare inşa edilmiştir. 17.10m.x 29.40 m. boyutlarındaki yapı, ahşap direkler üzerine oturan düz tavanlı ulu camiler düzeninde inşa edilmiştir. Asıl ibadet mekânı altı ahşap direkle üç eşit sahna bölünmüştür. Sonradan eklenen mekânı geçtikten sonra, orta sahnın üzerinde ardı ardına iki kırlangıç kubbenin (tüteklikli örtünün), diğer kısımlarda ise düz ahşap örtünün kullanıldığı görülür. Yapının genişletmek amacıyla kaldırılan kuzey duvarının yerine, orijinal desteklerin benzeri olan iki büyük destek konulmuş, üzerine kalın bir kiriş oturtulmak suretiyle ilave yapılmıştır. Sonradan eklenen ve 9.40x 17.10 m. boyutlarındaki bu kısımda ise, dörderden iki sıra oluşturan daha küçük destekler ahşap tavanı taşımaktadır. İlave kısmın ikinci katı mahfil olarak düşünülmüş, buraya da kuzeydoğudan açılan bir kapıyla giriş sağlanmıştır. Güneyde iki, doğu ve batıda da üçer adet olmak üzere, cami harimi sekiz pencere ile aydınlanmaktadır. Pencereler, Erzurum ve çevresi yapılarının karakteristiği olan, dışta dar, içe doğru genişleyen form özelliği gösterirler. Sonradan ilave olunan kısmın kuzey duvarına üç dikdörtgen pencere ve doğu köşesine bir kapı açılmıştır. Bugünkü şekliyle, asıl ibadet mekânının yöreye özgü sarımtırak renkteki düzgün kesme taşlarla örülü beden duvarları aslını koruyan Tuğrul Şah Camii, evler arasında sıkışıp kalmıştır. Güney cephede, mihrabın dışarı yaptığı yarım silindirik ve konik biçimde nihayetlenen taşıntı dikkati çeker. Diğer cephelere nazaran, daha az tamir gören doğu cephede, yalnız pencerelerin etrafı yenilenmiştir, ikinci pencerenin yanında bulunan dikdörtgen kesitli istinat ile duvar desteklenmiştir. Doğu cephedeki özellikleri, batı cephe için de tekrarlamak mümkündür. Sonradan eklenen kısım, malzeme farkı ve dilatasyonla hemen fark edilebilmektedir. Orijinalde düz toprak dam örtüye sahip olan yapının, 1962 yılında üzeri sacla kaplanmıştır. Bugün, duvarları içerden tamamen sıvanmış ve boyanmış olan yapının mihrap ve diğer cephelerine özelliksiz çini kaplama uygulanmıştır. Basit oymalarla süslü ahşap minber, müezzin mahfili ve vaaz kürsüsü XX. yüzyıl ilaveleridir. Tuğrul Şah Camii'nin orta sahnında, yörede kırlangıç kubbe diye adlandırılan ard arda iki tütekli örtü kullanılmıştır. Orta Asya Türk mimarisinde ilk örneklerine rastlanan, Anadolu'da sayılı cami ve konut örneğinde değişik varyasyonları denenen ve başta Erzurum- Muş bölgeleri olmak üzere, Doğu Anadolu'da bilhassa konut mimarisinde zengin ve gelişmiş biçimleriyle karşımıza çıkan bu örtü biçimi, Kırlangıç Kubbe ya da Tütekli Örtü diye adlandırılmaktadır. Tuğrul Şah Camii'ndeki kırlangıç kubbenin değişik varyasyonlarıyla, plan bakımından büyük bir benzerlik gösterdiği Bayburt Ulu Camii mihrap önünde, Erzurum Ulu Camii mihrap önünde, ispir Melik Halil Mescidi'nde, Erzurum Cedid Camii'nde, Kırşehir Çarşı Camii'nde, Hacı Bektaş Tekkesi'nde, Osmaneli Rüstem Paşa Camii'nde, Erzurum evlerinin özellikle tandırevi kısımlarında (örnekleri çoğaltabiliriz) karşılaşmak mümkündür. Anadolu Türk mimarisinin ahşap destekli camilerinin önemli bir temsilcisi olan İspir Tuğrul Şah Camii, genişletme amacıyla da olsa kuzey duvarın ve eski kapının kaldırılması ile mimari kıymetini küçümsenemeyecek oranda kaybetmiştir.
İspir Tuğrulşah Cami ve planı
Melik Halil Gazi Mescidi: Kadıoğlu Medresesi’nin batısında yer alır. Kitabesi üzerinde bulunmadığından kesin tarihi açık değildir. Sultan Melik adına istinaden 1200-1202 yılları arasında hüküm süren Saltuklu hükümdarı Melikşah tarafından yaptırılmış olabileceğini ileri sürülmektedir. Ancak Saltuklular’ın egemen olduğu Erzurum ve çevresinde Melikşah tarafından yaptırılmış hiçbir yapı tespit edilememiştir. Bunun da nedeni, Melikşah'ın saltanatının çok kısa sürmesidir. XIII. yüzyılda özellikle Konya ve çevresinde görülen tek kubbeli mescitlerle kareye yakın iç mekânı bakımından benzerlik gösteren Melik Halil Gazi Mescidi’nin önünde son cemaat yerini bulunmaması, Konya mescitlerinden de erken tarihlerde yapılmış olabileceğini akla getirir. Bilindiği gibi Anadolu Selçuklu camilerinde son cemaat yeri yaygın olarak kullanılmamıştır. Buna karşın, XIII. yüzyıl tek kubbeli Selçuklu mescitlerinde yaygın bir şekilde kullanıldığı görülmektedir. Melik Halil Mescidi’nin iç mekân tasarımı açısından XIII. yüzyıl mescitlerine benzemesine rağmen, son cemaat yerinin olmaması, XIII. yüzyıldan önce yaptırılmış olabileceğini akla getirmektedir. Yapının tarihlendirilmesine ilişkin bir bilgi de M. Y. Çağlayan’ın “Şu Bizim ispir” (s. 56-57) adlı kitabında yer almaktadır. Çağlayan, Hacı Hulusi Efeoğlu’nun elinde bulunan bir fermandan hareketle mescidin 814 H. (1411 M.) yılında Derviş Melik Halil tarafından zaviye olarak yaptırıldığını ifade etmektedir. Ancak, yapının arkaik özellikler göstermesi bizi bu konuda şüpheye sevk etmektedir. Kalitesiz kesme taşla yapılmış basık kapı kemerinin üzerinde bulunan kitabe, zamanla aşınarak yok olduğu için kesin tarihini tespit edemediğimiz mescit, 1970’li yıllardaki sel baskını sonucu kısmen toprağa gömülmüş ve orijinal tuğla kubbe yıkılmıştır. Bugünkü kırlangıç örtüye sahip mevcut durumunu, Hacı Hulusi Efeoğlu’nun tamir ettirmesi sonucu almıştır. Etrafı son yıllardaki ilavelerle tamamen kapanmış olan mescidin, yalnız kapısı ve cephesinin bir kısmı görülebilmektedir. Çerçeve ve kapı kemeri düzgün kesme taştan yapılan kapı, 80 cm. genişliğindedir. Yapı, köşelerde düzgün kesme taş, aralarda moloz taş ve kaba harç kullanılarak inşa edilmiştir. Basık kemerli dar kapıdan, 4.55x 4.80 m. ölçülerindeki kareye yakın iç mekâna girilmektedir. 90 cm. kalınlığındaki duvarlar 4.00 m.lik bir yüksekliğe sahiptir. Mevcut izler, orijinal tuğla kubbenin silindirik kasnağına iri üçgen geçişlerle geçildiğini göstermektedir. Bugün tuğla kubbenin yerini, ortasında aydınlık feneri bulunan kırlangıç kubbe almıştır. Güney duvarında yer alan mihrap nişi hiçbir süslemenin, hatta silmenin dahi bulunmadığı sade bir niş şeklindedir. Kubbe feneri ve kuzeydeki kapı haricinde, yapının hiçbir açıklığı yoktur. Duvarlar tamamen sağır bırakılmıştır.
İspir Melik Halil Gazi Mescidi Girişi
Numan Paşa Camii: İspir ilçe merkezinin 15 km. doğusunda yer alan Numan Paşa Köyü'ndedir. Osmanlı döneminde sancak merkezliği de yapmış bulunan bu köyde, Darbunezade Numan Ağa (30.11.1750- 30.07.1751 tarihleri arasında Yeniçeri Ağası) tarafından XVIII. yüzyılın ortalarında yaptırılan cami, son yıllardaki onarımlarla orijinalitesini tamamen yitirmiş bulunmaktadır. Bugün, dikdörtgen planlı, ahşap destekli ve düz dam örtülü bir mimari sergileyen yapının girişinde, duvara gömülü vaziyette bir kitabe yer almaktadır. Bu kitabede “Sene 1226, 9-Şaban” ibareleri kayıtlı olup, burada geçen Hicri tarih, 1812 Miladi tarihine tekabül etmektedir. Dolayısı ile bu kitabe onarım kitabesi olmalıdır.
2. Medreseler
Kadıoğlu Medresesi: İlçe merkezinde, Melik Halil Gazi Mescidi’nin yaklaşık 100-150 m. kadar doğusundadır. Kuzeye bakan taç kapısı üzerinde yer alan nesih kitabeden medresenin 1238 H. (1725- 1726) yılında Erzurum müftüsü Kadızade Mehmet Efendi tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır, ilk kez İ.H. Konyalı tarafından okunan kitabede şu bilgiler kayıtlıdır: “Bu şerefli medreseyi hücrelerinde oturanlara ve başkalarına safi ilimlerin ve kâfi fenlerin okutulması ve bunların öğrenimleri için aslen İspirli Erzurum şehri müftüsü Kadızade Şöhretli Mehmet sırf tanrının rızasını tahlil için 1138 senesinde yaptırdı ve vakfetti. Kuzey cephede yer alan kapı, cephenin doğusuna kaydırılmıştır. Eyvan türü olan kapının öne ve yukarı taşıntı yapmadığı görülür. Düzgün kesme taş malzemeli kapının sivri kemerli bir kavsaraya sahip olduğu, giriş açıklığının ise basık kemerli olduğu görülür. Kapı alınlığında yer alan kitabe mermer üzerine yazılmıştır. Yapının kuzey cephesi ve köşeler kesme taş, diğer cepheler moloz taşla örülmüştür. Girişten geçtikten sonra, önce 2.30x 4.30 m. ölçülerindeki tonoz örtülü giriş eyvanına, oradan da 19.20x 22.90 m ölçülerinde dikdörtgen planlı avluya ulaşılır. Giriş eyvanı, dikdörtgen planın kuzeydoğu köşesine dar bir koridor biçiminde yerleştirilmiştir. Dikdörtgen avlunun etrafına, talebe odaları ve dershaneler olmak üzere toplam 10 bölümün yerleştirildiği görülür. Bunlardan biri kuzeyde, üçü batıda, ikisi güneyde, dördü de doğuda yer alır. Odalardan sekizi 2.80x 4.45 m. boyutlarındadır. Güneydoğu köşedeki oda, 2.80 x 5.05 m., güneybatıdaki oda ise, 2.80x 8.35 m. ebatlarındadır. Açık avlunun kuzeybatı ve güneybatı köşelerinde 1.45x 3.70 m. boyutlarında iki eyvan daha bulunmaktadır. Eyvanlar ve tüm medrese hücreleri beşik tonoz örtü ile kapatılmıştır. Kuzeydoğu köşedeki hücrede bulunan ocak nişi kalıntısı son onarımlar sırasında ocakların kapatıldığına işaret etmektedir. Medrese duvarlarının üst kısmına çepeçevre bir sıra iri kesme taş dizilmiş, bu taşların arasına da çörtenler yerleştirilmiştir. Avlunun zemini taş döşeli olup, ortasında çıkrıklı bir kuyu bulunmaktadır. Medrese son onarımlarla orijinalitesini büyük oranda yitirmiştir.
İspir Kadıoğlu Medresesi ve planı
Numan Paşa Medresesi: Numan Paşa (Hişen- Hemşen) Köyü’nde, 1750-1751 tarihlerinde Yeniçeri Ağası olan Darbunezade Numan Ağa tarafından XVIII. yüzyılda yaptırılan medreseden bugün hiçbir iz kalmamıştır. Köyde yaptığımız incelemeler sırasında tespit ettiğimiz yapı kalıntıları plan ve mimari konusunda net bir bilgi verebilecek düzeyde değildir. Aynı tarihlerde yapılan cami, son onarımlarla orijinalitesini yitirmiş durumdadır. Köprü ise harap vaziyettedir. Aynı zatın yaptırdığı konak da yıkılmaya yüz tutmuştur.
Türbeler
Ömer Paşa Türbesi: İspir’e bağlı Numan Paşa (Hişen) Köyü’nün 5 km. kuzeybatısında Çoruh Nehri’nin akış yönüne göre solunda yer alan eski bir yerleşim yeri olan Bahçeli (Çirkini) Köyü’ne ait mezarlığın ortasında bulunmaktadır. Türbe, Numan Paşa (Hişen) Köylü olan, 1740’lı yıllarda Ankara mutasarrıflığı yapan Ömer Paşa’ya aittir. Dört ayak üzerine oturan, basık sivri kemerlerin taşıdığı kubbesi yıkılmış olan, baldaken tarzdaki Osmanlı türbelerini hatırlatan yapının, inşa tarihini belirten bir kitabesi mevcut değildir. Ancak Ömer Paşa’nın 1740’lı yıllarda mutasarrıflık yaptığını düşünürsek, türbenin XVIII. yüzyıl ortalarında inşa edilmiş olması akla yatkın görünmektedir. Ne yazık ki, bütün tarihi eserlerimiz gibi, türbe de bugün kubbesiyle, kitabesi ve hatta cenazeliği ile tahrip edilmiş durumdadır. Kültürümüzü yok eden bu tehdidin kaynağı da, yine kültürümüze karşı gerektiği gibi bilinçlendirilmemiş olan kendi insanımız.
Ömer Paşa Türbesi
Derviş Melik Halil Türbesi: Bugün Melikçi diye adlandırılan mezarlığın ortasında, Derviş Melik Halil’e ait türbenin temel izleri mevcuttur. Bu türbenin kubbe tuğlalarının Ruslar tarafından sökülerek fırın yapımında kullanıldığı ifade edilmektedir. Gövde ve kaide kısımlarında kullanılan kesme taşlar da 1920’lerde İspir kaymakamlığı yapan Divriğili Rüştü tarafından yerlerinden söktürülerek kaymakam konağı yapımında kullanılmıştır.
Köprüler
Numan Paşa Köprüsü: Bahçeli (Çirkini) Köyü’nün yaklaşık 3 km. doğusunda, Bahçeli (Çirkini) Köyü’nü Numan Paşa (Hişen) Köyü’ne bağlayan tarihi yol güzergâhında, Çoruh Nehri’nin daraldığı bir noktada inşa edilmiş bir köprüdür.
Numan Paşa Köprüsü
Bugün yıkık olan yapının, Karadeniz Bölgesi’nin dar ve derin vadilerinde sıkça karşımıza çıkan tek gözlü, geniş açıklıklı bir köprü olduğu ve XVIII. yüzyıl (1750) da bölgeye büyük hizmetleri geçen Numan Ağa tarafından, köyüne ulaşımı sağlamak amacıyla yaptırıldığı kanaatindeyiz. Zira Darbunezâde Numan Ağa (1750-1751 tarihleri arasında Yeniçeri Ağası)’nın kaynaklarda köyü için cami, köprü, medrese yaptırdığı kayıtlıdır.
Mevcut izler köprünün, düzensiz yontu taş malzeme ve horasan harcı kullanılarak inşa edildiğine işaret etmektedir.
Çeşmeler
Yazıcızade Çeşmesi: İ.H. Konyalı’nın bahsettiği ve kitabesine göre 1325 H. (1907M.) yılında Yazıcızade Kemal tarafından yaptırıldığını öne sürdüğü Yazıcızade Çeşmesi, birkaç kez yer değiştirdiği için bulunamamıştır.
Mezar Taşları
Koç ve Koyun Heykeli Şeklindeki Mezar Taşları: Anadolu’nun pek çok yerinde özellikle mezarlıklarda rastladığımız, heykel karakteri taşıyan çok sayıda at, koç ve koyun heykeli bulunmaktadır. Kökeni Milattan Önceki Orta Asya çevrelerinde yaygınlaşmış ve Avrupa’ya kadar yayılmış olan Avrasya hayvan üslubuna dayandırılan bir çevrenin ürünü olarak bu heykeller, Doğu Anadolu, Gürcistan, Azerbaycan ve Dağıstan’da yaygınlık göstermektedir. Anadolu’da büyük bir kısmı Karakoyunlu ve Akkoyunlu devirlerine (XIV-XV. yüzyıl) mal edilen bu heykellerin benzerlerine, Kafkasya ile Hazar Denizi’nin kuzeybatı bölgelerinde de rastlanır. Bunların sadece Anadolu kültürüne ait olmayıp, kavimler göçü nedeniyle kuzey Kafkasya ve Anadolu’ya gelen topluluklara ait kültür kalıntıları olarak değerlendirilmeleri gerekir.
İspir'den Koç Heykeli
Altay Dağları ve çevresinde kazılar yapan S. V. Kiselev, Tagar ve Kızılyar Bölgeleri’nde Saka (İskit) Türkleri’ne ait (M.Ö.700-100) olduğu anlaşılan ve Sibir’deki en eski koç heykelleri olarak kabul edilen, koç heykeli biçimli mezar taşları tespit etmiştir. Kızılyar’da M.S. VII.-VIII. yüzyıllardan kalma kabirlerde de, içindeki eşya arasında Göktürk yazısıyla Türkçe ibareler bulunan, koç heykelleri tespit edilmiştir. Azerbaycan, Nahcivan, Gürcistan ve Ermenistan'da bulunan at ve koyun heykelli kabir taşları, buralardaki eski hâkim Türk boylarının Şamanizm, Hıristiyanlık ve Müslümanlık dönemlerinden kalma olup, bazılarında Oğuz Boyu olduklarına dair damga ve işaretler de vardır. M.Ö. VII. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya gelmeye ve yerleşmeye başlayan Saka (İskit), Arsaklı (Arşaklı), Kıpçak, Kimmer vb. Türk-Oğuz Boyları, beraberlerinde koyun, koç ve at heykelli mezar taşı yapma geleneğini de Anadolu’ya taşımışlardır. Bugün başta Doğu Anadolu olmak üzere Anadolu’nun pek çok yerinde bu Şamanist ve Hıristiyan Türk boy ve oymaklarına ait haç işaretli koç heykelleri tespit edebilmek mümkündür. Yörede rastlanan haç işaretli koç, koyun heykellerinin çoğu Kıpçak Türkleri’ne ait olup, bunların bir kısmı Hıristiyanlığı kabul ettiklerinden bu işareti koç ve at heykellerinin sırt, boyun ve göğüs kısımlarına işlemişlerdir. IV. ve XV. yüzyıllarda Anadolu tarihinde önemli rol oynayan Karakoyunlu ve Akkoyunlu Devletleri’nce sembolleştirilen bu heykeller, İslamiyet öncesi Şamanist ve Hıristiyanlaşmış topluluklar arasında da sık sık tasvir edilen bir figürlü anlatım olarak dikkati çeker. Koç Köyü Yaylası’nda ve Koçun Boğazı Mevkii’nde, kaynaklarda çok sayıda koç heykeli ve koç- koyun kabartma resimli mezar taşları kayıtlı olmasına rağmen, yerlerinde yaptığımız tespitler sırasında define avcıları tarafından tahrip edildiği için bunların kimliklerini yitirdikleri ve taş yığını halini aldıklarını gördük. Bugün İspir’de bir parkın içinde bulunan koç heykeli, Koç Köyü’nde yer alan pek çok heykelden biri olup, kültür kıyımından kurtulmuş tek heykeldir. İspir ve çevresindeki at, koyun ve koç heykellerinin benzerlerine, Doğu Anadolu Bölgesi’nde, Oltu, Çayırlı, Üzümlü, Göle, Çıldır vb. yerleşim yerlerinde de tesadüf etmek mümkündür.
Kitabeler
Kanuni Sultan Süleyman Kitabesi: İlk kez I.H. Konyalı tarafından neşredilen ve İspir Kalesi'nin 1530 yılındaki onarımına ait olduğu anlaşılan kitabe, bugün yerinde görülememiştir.
Konaklar
Numan Ağa Konağı: İlçe merkezinin 15 km. doğusundaki Numan Paşa (Hışen- Hemşen)
Koyu nde, XVIII. yüzyılda Yeniçeri Ağası olan Numan Ağanın bu yüzyılda yaptırmış olduğu bir konak bulunmaktadır. Çeşitli birimlerden oluşan ve ıkı katlı olarak düzenlenen konağın, büyük bir kısmı bugün işlevim yitirmiş durumdadır. Girişten geçtikten sonra ulaşılan avlu bölümüne açılan kapılar, konağın değişik birimlerine geçişi sağlar. Bunlardan doğudaki kapı tandırevı bölümüne ulaştırır. Güneydeki bir kapı ile küçük boyutlu bir hizmet birimine, kuzeydeki kapı ile de iki katlı olarak düzenlenen konağın harem ve selamlık birimlerine geçişi sağlayan L planlı merdivene ulaşılır. Dikdörtgen planlı tandırevı buğun çeşitli amaçlara uydurularak işlevsel anlamda aslı kimliğim kısmen yitirmiştir. Tandırocağı yuvarlak kemerli büyük bir niş halinde düzenlenmiştir. Ocaktaşı üzerinde stilize edilmiş bir nar ağacı motifi ve köşelerde altı kollu yıldız motifi dikkati çeker. Ağacın alt kısmında ve iki kaş kemer arasında yer alan kitabenin yarısının kırıldığı ve sadece maşallah ibaresinin kaldığı görülmektedir. Avlunun kuzeyindeki kapıdan geçtikten sonra, sağdaki basık kemerli küçük bir kapı ile pandantif geçişli ve tek kubbeli yıkanmalık bölümü ile küçük bir soyunmalık bölümünden oluşan hamam kısmına ulaşılmaktadır.
Hamam kapısını geçtikten sonra dar bir koridorla konağın alt katını oluşturan ahır ve samanlık bölümlerine ulaşılır
Numan Ağa Konağı ve Tandırevi
Hamam kapısının tam eksenindeki merdivenle ikinci kattaki, bugün harap bir durum sergileyen harem ve selamlık birimlerine ulaşıldığı anlaşılmaktadır. Üst kattaki harem ve selamlık kapıları ortada yer alan dikdörtgen planlı bir sofaya açılmaktadır. Sofanın güney kısmı harem, kuzey kısmı ise selamlık bölümlerine ayrılmıştır. Ancak buğun harem kısmı tamamen yıkılmış olup, selamlık kısmı da işlevi dışında kullanıldığı için kapalı bulunmaktadır ve yıkılmak üzeredir.
Numan Paşa Konağında ahşap hatıllarla esnekliği sağlanan moloz taş örgülü bir duvar tekniği kullanılmıştır. Pencere kenarlarında ve köşelerde ise düzgün kesme taş kullanılmıştır. Üst katlarda düzgün kesme taş çerçeveli ve daha büyük boyutlu mazgal pencereler kullanılmışken alt katlarda ise yine düzgün kesme taş çerçeveli ancak daha küçük boyutlu mazgal pencereler
kullanılmıştır. Ahşap tavanlı Numan Ağa Konağı’nın dikkati çeken bir yönü de, ahır kısmının çatısında yer alan ahşap heladır. Helânın akıntısı, içi boru biçiminde oyulmuş bir kütükle aşağıdaki kuyuya verilmektedir. Ancak konağın genelinde olduğu gibi hela kısmı da kullanılmamaktadır.
İspir ve Çevresinde Konut Mimarisi
İspir ve çevresindeki konutlar, çoğunlukla zemin üstü bir, iki ve çok katlı bir düzenlemeye sahiptirler. Konutlar, iç sofalı ve dış sofalı olmak üzere iki ana plan düzeninde ele alınmışlardır. Dış sofalı konutlar, eğimli arazi üzerine yerleştirilmiş olup, arazinin eğimini gidererek düz bir zemin oluşturabilmek için zemin katlarda ahır, odunluk ve kiler işlevi gören basit ve küçük boyutlu hizmet birimleri yapılmıştır. Dış sofalı plan tipinde genellikle, zemin üstüne birinci katta dikdörtgen planlı bir sofa ve bunun yanına yerleştirilmiş iki oda bulunur. İç sofalı plan uygulamasında, sofa ev planını ortadan ikiye böler ve her iki tarafta sofaya açılan odalar yer alır. Düz bir araziye inşa edilen bu evlerin zemin katları da üst katla aynı plana sahiptir. Konut duvarları kesme taş ve ahşap hatıl kullanılarak örülmüştür. Mazgal türü pencereler genelde taş çerçeveli olup, yer yer ahşap çerçeveli örneklere de rastlanmaktadır. Çatılar, iki yöne eğimli kırma çatı şeklindedir. Cephelerde sade görünüşlü ahşap balkon örneklerine rastlanır. Konutların oturma birimlerinin, tavan, dolap ve makat gibi unsurları ahşap malzemelidir. Oda ve sofalarda ocaklar, ısınmanın ve yemek pişirmenin vazgeçilmez unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Evlerin giriş ve sokağa bakan cepheleri daha özenle ele alınmıştır. Cephelerde, pencereler ve ahşap hatıllar, kat sayısını gösteren unsurlar olmanın yanında yapı esnekliğini sağlayan ve hareketliliğe katkıda bulunan unsurlardır. Yöre konutlarının en dikkat çekici özelliklerinden biri de iç mekandaki ahşap unsurlar üzerinde görülen süslemelerdir. Oda kapıları, tavan, dolap ve yüklük kapılarında ahşap- oyma tekniğinde geometrik ve bitkisel tezyinata rastlanır. Bazı tavan süsleme örneklerinin ise, ahşap çıtaların çakılması suretiyle oluşturulduğu görülür.
Sırakonaklar (Hodiçor) Köyünden bir Konak Resim (Sol) ve Fısırik (Devedağı) Köyünden bir Konak (Sağ)
Sonuç olarak, Türk adını taşıyan ve Anadolu’daki en eski Türk iskân yerlerinden biri olan İspir ve çevresi milattan önceki asırlardan itibaren çeşitli uygarlıklara yurt olmuştur. İncelemelerimiz sırasında tespit ettiğimiz kültür varlıkları da yörenin zengin bir tarihe ve kültürel geçmişe sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bölgenin en dikkat çekici kültür varlıkları kalelerdir. Bu yapılar, önemli yol güzergâhlarına, geçit noktalarına ve yerleşim yerlerine hâkim mevkilere inşa edilmiş olup, sarp ve müstahkem konuma sahiptirler. İlk inşa evreleri milattan önceki asırlara kadar uzanabilen kalelerin, mevcut durumları Selçuklu ve Osmanlı onarımlarını yansıtmaktadır, ispir ve çevresinde, Ortaçağlardan kalma eski yerleşim yerlerinden bugün sadece temel izleri kalmıştır. Viranşehir Harabeleri ve Akkoyunlu Harabeleri’nde yaptığımız incelemelerde sadece türü anlaşılamayan birkaç yapı izi tespit edilebilmiştir. Bölge kültür varlığının bir bölümünü de gayri-müslim tebaaya(Gürcü, Hıristiyan Kıpçak, Ermeni) ait kiliseler oluşturur. Genellikle üç nefli
bazilikal planda veya tek nefli şapel tarzında inşa edilmiş bulunan bu kiliselerin büyük bir kısmının, X.- XI. yüzyıldaki Hıristiyan Kıpçak- Gürcü işbirliği ile yapıldığı düşünülmektedir. Bir grup kilisenin de yine aynı yüzyıllarda (X.-XI. Yüzyıl), Bizans hâkimiyetinde yaşayan ve Gürcülerle birlikte Bizans’ın Doğu Anadolu’daki temsilcileri olan Ermenilerce inşa edildiği akla gelmektedir.
Sırakonaklar (Hodiçor) Köyüden bir konağın içi
Bölgede tespit ettiğimiz han kalıntıları, bu coğrafyanın Ortaçağ ticari hayatında önemli fonksiyon üstlendiğini ve doğudan gelen ticari yolları batıya bağladığını ortaya koymaktadır. İlçe merkezindeki Kale Mescidi ve aynı zamanda kalenin gözetleme kulesi görevini de üstlenen minare, Saltuklular’ın bölgedeki en önemli eserleri arasındadır. Tuğrulşah Camii, Anadolu’da Tuğrulşah’a ait altıncı kitabeyi üzerinde taşıması ve Bayburt Kalesi’nden sonra O’nun adını bize kadar getiren ikinci yapı olması açısından büyük bir tarihi önem taşımaktadır. Her ne kadar tarihi tartışmalı olsa da, Melik Halil Gazi Mescidi tek kubbeli Selçuklu mescitlerinin Doğu Anadolu’daki önemli bir temsilcisidir. Kadıoğlu Medresesi, OsmanlI yönetiminin her konuda olduğu gibi eğitimde de imparatorluğun en ücra köşesine kadar eşit şekilde imkân sağladığının bir işaretidir. Ömer Paşa Türbesi, basık sivri kemerler üzerine, pandantif geçişli ve kubbeli, baldaken tarzda Osmanlı türbelerinin bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır. Mevcut kalıntıları, tek gözlü ve geniş açıklıklı bir köprü olduğuna işaret eden Numan Ağa Köprüsü, Osmanlı devrinde Çoruh Üzerine kurulmuş olabileceği akla gelen çok sayıda köprüden biridir. Bölgede tespit ettiğimiz koyun ve koç heykeli şeklindeki mezar taşları, İslamiyet öncesi Türk inançlarının Anadolu’ya yansımış bir devamı niteliğinde karşımıza çıkmaktadırlar. Bölge sivil mimarisinin temsilcileri olan konutlar, plan, mimari ve süsleme açısından tamamen çevre ve iklim şartlarının etkisi ile şekillenmişlerdir. Şurası açıktır ki ispir ve çevresi, çeşitli uygarlıkların yerleşik hayat yaşadıkları, köklü, zengin bir tarihi ve kültürel potansiyeli bünyesinde barındıran, bu yönü ile de Anadolu kültür zenginliğinin küçümsenemeyecek bir kısmını oluşturan seçkin bir yurt köşesidir.
Kaynak: İspir - Pazaryolu Tarih, Kültür ve Ekonomi Sempozyumu, 26-28 Haziran 2008 İspir
Ali Murat AKTEMUR, Atatürk Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakülesi, Erzurum