Giriş
Bilindiği gibi Erzurum ispir İlçesi, en eski ve önemli yerleşim alanlarından biridir. Konum olarak Doğu Karadeniz’in Güney Doğusunda yer almaktadır. Bağlı bulunduğu Erzurum iline 137 km uzaklıktadır. Komşu illere olan uzaklığı ise Rize'ye 119km, Artvin'e 170 km ve Bayburt iline uzaklığı ise 70 km’dir. Bundan dolayı da İspir’de söz konusu illerden birinin kültürünü bütünüyle görmek mümkün değildir. Eskilerin deyimiyle bu yöre halkı, ‘nevi şahsına münhasır’ (yani kendine özgü) bir yapı sergilemektedir. 2700 yıllık bir Türk yerleşim yeri olan ispir’in bugünkü haliyle 2100 km2 bir alanı, 89 köyü ve 106 muhtarlığı bulunmaktadır. İlçemiz Doğu Anadolu Bölgesi ile Karadeniz Bölgesi arasında bir geçiş noktasıdır. Ayrıca Anadolu'nun Kafkaslara bağlanmasını sağlayan bir köprü vazifesi de görmektedir, ispir’in denizden yüksekliği yaklaşık olarak 1050m’dir. 2007’deki nüfus sayımına göre, 30.000 nüfusu vardır.
Yaklaşım
Birçok sosyo-kültürel araştırmalarda olduğu gibi, bir bütünün parçası olan ama pek çok konuda kendine özgü bir yapı sergilemekte olan İspir insanlarının, kültürel zenginliğini içerden biri olarak gözlemlemek ve tasvir etmek oldukça zor olsa gerektir. Bundan dolayı aslı itibariyle dışarıdan, ama yaklaşık olarak on sekiz yıl gibi bir zaman diliminde ispirli ve İspirlilerle ile yüzleşen, onu ve onun şahsında ispirli imajını tanımaya çalışan biri olarak ben, kendimi bu konuda daha şanslı hissediyorum. Diğer yandan da İspir kültürünün kaynaklarını oluşturan çevre illerden birine ait olmamam da bu konuda bana yardımcı olduğu da bir gerçektir. Yukarıdaki nedenlerden dolayı tamamen yabancısı olduğum, kendine özgü bir yöreyi yani Erzurum’un İspir ilçesini tanıma fırsatım oldu.
İlk başlarda ben, Türkiye’nin hemen hemen her yöresinde ispirlilerin olduğunu gördüm. Bu insanların gittikleri yörelerde olumlu bir imaja sahip oldukları yadsınamaz bir gerçektir. Bu imajın tepe noktasını ise, ispirin karakteristik insan tipi oluşturmaktadır. Bu karakteristik insan tipinin ortak noktaları ise, çalışkan, namuslu, detaylı düşünme geleneğine sahip v.b. insanlardan oluşmasıdır.
Gözlem Bulguları
Yaptığım incelemelerde bu olumlu İspir imajını, önce köylerinden iş amacıyla başka yörelere giden, daha sonra da işlerini yoluna koyup, iş kuran ve işveren durumuna geçen, ama oluşturdukları istihdam alanlarında da İspirli hemşerilerini tercih eden ve zamanla ailesini de beraberinde götüren ağırlıklı olarak kırsal kökenli ispirli vatandaşlar oluşturmuştur. Bunlar, gurbet ellerde gurbetin verdiği garipliği, birbirleri ile iletişim kurarak, bir dayanışma içerisine girip, ortak değerlerini öne çıkararak, yenmeye çalışmışlardır. Dışarıda aktif olmalarının en önemli nedenleri kırsal kesimden gelmeleri ve kendilerini birbirlerine muhtaç olarak görmeleri olsa gerektir.
Bu insanlar, dışarıda belirli bir varlığa ulaştıktan sonra, kesin bir şekilde İspir ilçesi ve hemşerileri ile irtibatlarını kesmemişler, özellikle yaz aylarında kendi yörelerine gelerek kültürel bağlarını koparmamaya, dışarıda oluşturdukları karakteristik kültürleri öz yörelerinde de canlı tutmaya çalışmışlardır. Bundan dolayı İspir’de oturan hemşerilerimiz alınmayacaksa, İspir’e ait sözlü ve folklorik kültün ağırlıklı olarak ispir dışında ikamet eden İspirlilerce oluşturulduğunu ve çeşitli vesilelerle İspir’e gelerek yaşatılmaya çalışıldığını söylemek mümkündür.
Artvin-Bayburt ve Rize ile yakın bir kültürel ilişki içerisinde bulunan İspir halkı, çoğunluk itibariyle köylerde yaşamaktadır. Teknolojinin gelişmediği, iletişim araçlarının devreye girmediği zamanlar hakkında kırsal kesimlerde yaşayan İspir halkı, günümüzde o günlere dair şu değerlendirmelerde bulunmaktadır: ‘‘Düzen beşeriyetin aleyhine bozuldu. Radyo ve gazete yoktu. Dünyanın hiçbir sıkıntısı ile ilgi yoktu. Haftada birisi giderse ispir’e ondan haber sorulurdu”.
Günümüz Türkiye’sinde hatta dünyanın pek çok yerinde çalışkan insanları ile öne çıkan İspir, tarihin uzun bir devresinde İpek yolunun vazgeçilmez bir güzergâhı olarak önemli bir kavşak noktasını oluşturmuştur. Bu güzergâhı şu şekilde sıralamak mümkündür: Amasya- Şebinkarahisar-Akcar-Kelkit-Şiran-Bayburt-İspir. Ulaşım bu şekilde olduğundan dolayı bu havzanın kültürleri birbirine benzerlik arz etmektedir. Bazı evliliklerin bu çizgi üzerinde oluştuğunu söylemek de mümkündür.
Bayburt-İspir rekabeti olarak anlatılan pek çok fıkra türü sözlerin Cumhuriyet sonrası özellikle il ve ilçe sınırlarının belirlenmesinde sonra ortaya çıktığı, önceden aralarında günümüzde bilinen bir rekabetin olmadığı söylenmektedir. Yaşı altmış ve üzeri olan İspirli insanların anlattıklarına göre, önceleri ispir ilçesi ve köylerinin oy potansiyeli Bayburt’tan daha çoktu. Bir köy anekdotuna göre, günün birinde ispir’e bağlı Bayburt’a daha yakın bir köyün Bayburt’a bağlanıp bağlanamayacağı hususunda ihtilaflar oluşur. Erzurum Valisi olayı yerinde görüp incelemek için o köye gider. Vali, köyün girişinde tarlada çalışan bir aileye rastlar. Selam verir. Kendisini tanıtır ve Bayburt’a bağlanmak isteyip istemediklerini sorar. Köylü adam: açık bir yüreklilikle Bayburt’a bağlanmak istemediklerini, ancak köylerine yol istediklerini söyler. Vali, bu arada adamın uzağında bulunan onun genç kızına da aynı soruyu sormak ister ve bundan dolayı adamdan izin ister. Kız da: “Bana ne Bayburt’tan, bana ne ispir’den. Ben ne İspir isterim, ne de Bayburt. Ben kendime koca isterim” der. Görüldüğü üzere ispirin insanı ne istediğini bilen ve bunu ifade etmekten çekinmeyen bir yapı andırmaktadır.
İspir halkı, Türkçeye ve Türk kültürüne önemli katkıları olan bir yapı sergilemektedir. Bin dokuz yüz seksenlerin sonlarına doğru Bayburt’un il olması, ispirliler için rekabet ortamını artırmıştır. Anlatıldığına göre, İspirliler Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a gitmiş, kendilerinin de vilayet olmasını istemişlerdir. Bu heyeti hoş bir şekilde karşılayan Cumhurbaşkanı bir harita getirterek ona bakmış ve heyete dönerek İspir’in çok küçük bir yer olduğunu ifade etmek için: ‘çok küçük’ demiştir. Heyettekiler de: “Efendim sen de bize küçük bir vali ver. Bu iş olsun bitsin” demişler.
İspir, tarihten gelen özelliği ile birlikte muhafazakâr bir yapı sergilemektedir. Gerek köy hayatı gerekse şehir hayatında dini geleneklerine sımsıkı bağlılık arz eder. Bu bağlamda da Türkiye’nin en muhafazakâr illerin başında gelen Erzurum ile özdeşleşmektedir. Ancak dışarıda çalışan İspirliler, bu geleneksel yapılarını korumakla beraber özellikle erkekleri çağdaş yaşama büyük oranda ayak uydurmuş vaziyettedir.
Bu yörenin karakteristik yapısını yansıtan belli başlı özelliklerini, çeşitli zamanlarda yapılan kültürel etkinliklerde görmek mümkündür. Bunlardan biri, hala kırsal kesimlerde varlığını sürdürmekte olan düğünlerdir. Kız isteme, görücü usulüne dayanırdı. Elbette ki kız ve erkek birbirlerini görürlerdi. Çünkü aynı köyde, daha doğrusu aynı çevrede büyümüşlerdi. Eğer damat adayı dışardan biri ise, oğlanı bacaya yani çatıya çıkarırlar, Kızı da çeşmeye gönderirlerdi, ilk kız istemek için gidişte hediye genelde olmaz, sohbet edilir, kız tarafı çoğu zaman gelen misafirlerin niyetlerini bilirdi. Her iki tarafın birbirlerine karşı iltifatları olur, sonuçta: “Siz de bizi dostluğa münasip görürseniz....” sözüne yer veriler, ev sahibi de Türk toplumunda pek fazla rastlanılmayan şu sözü söylerdi: “Vakti iki edelim” yani düşünelim derlerdi. Bu söz kızı vereceklerse de vermeyeceklerse de söylenir ve bu usule göre hareket edilirdi. Nişan günü nikâh da kıyılırdı. Kızın amcası, dayısı ve dedesi kızdan vekâlet alır ve imam gelir nikahı kıyardı. Damattan da vekelat alınır, şahitlere sorulurdu: “Nerden geliyorsunuz?” Onlar da Allah için şahitlikten geliyoruz" derlerdi. Daha sonra da kız: “Ne dedi?” diye sorulur ve sonuçta kızın ve damadın vekilleri arasında nikâh kıyılırdı.
Halen düğünlerde köylünün ortak malı olarak damata bir takım elbise gelinin için de kırmızı renkli bir şal bulundurulmaktadır. Her damat ve her gelin aynı şeyleri giyer. Gelin ata bindirilir, eşinin evinin önünde daha gelin attan inmeden onun önüne bir besili bir koç getirilmektedir. Eğer gelin o koçu, at üstünde iken eğilip kaldırır ve diğer tarafa bırakabilirse veya atın seviyesine çıkarabilirse, koç gelinin olmaktadır. Bunu yapamadığı takdirde düğüncü koçun parasını verme mecburiyetinde kalmaktadır. Bu gelenekten anlaşılacağı üzere, İspirlinin erkeği bir tarafa kadını da özellikle bilekleri güçlü-kuvvetli olma zorundadır. Yoksa koçu kaldıramayan gelin, dillere düşmekte, hicvedilmektedir. ispirin doğa yapısı ve yaşam şartları da bütün ispirlileri güçlü kılmaya itmiştir.
Ayrıca düğünlerde damat, gelin evine doğru gelirken gelinin başına elma atmaktadır. Tabiidir ki, önceden elmayı hafif bir şekilde kesmekte ve onu parçalanmaya hazır bir hale getirmektedir. Bu elmanın parçalara ayrılıp etrafa dağılması ile bu yeni ailenin çocuklarının çok alacağı sonucuna varılmaktadır. Yani ispir aile geleneğinde çoğalmak gibi bir realite söz konusudur. Aynı zamanda bu geleneksel tutum, ispir kadının bileğinin yanında kafasının da sağlam olma gerçeğini bize göstermektedir.
İspirlilerin kendilerine özgü değerlendirmeleri de pek meşhurdur. Bunlardan biri şu şekildedir: “İspirli nereye gitse kendisine yer bulur”. Bu söz onların hayatında çok anlamlı olsa gerektir. Bundan dolayı da ispir dışına çıkarken kendilerini emin hissederler, iş kurup büyütürken cesaretli olurlar. Bunun faydasını da açık bir şekilde görülmektedir. Erzurum’da yaygın olarak kullanılan, ancak ispir kökenli olduğu bilinen diğer bir deyişleri ise: “Doğru git gece git’dir”. Bu sözün arka planında korkusuzluk, yani cesaret yatar. Yani onlar, doğru olmak kaydıyla gündüzün yanında gece de çalışırlar, korkmazlar, çekinmezler, emin bir şekilde işlerini idame ettirirler. Onlar bu gibi halleriyle Erzurum’un merkezinde yaşayan insanların da dikkatlerini üzerlerine çekmişlerdir. Hatta Erzurum merkezinde şu deyiş çok meşhur olmuştur: “Dinimiz Tortumdan, ekmeğimiz ispirliden” sorulur.
Onlar, hemen hemen bütün problemlerini ister köyde isterse şehirde olsun karşılıklı konuşarak çözme taraftarıdırlar. Birçok problemin de bu şekilde büyümeden çözüldüğü bir vakıadır. Ben buna birkaç defa bizzat şahit olmuşumdur. Şöyle ki kavgayla sonuçlanır gibi düşündüğüm birçok mesele konuşularak halledilmiş ve tatlıya bağlanılmıştır.
Eğitimli insan ile eğitimli olmayan insanların iletişim kurup birbiri ile kaynaştığı ülkemizde ender yerlerden birisi de ispir’dir. Kültür bakımından okuyanı ile okumayanı arasında İspirli arasında pek fark yoktur. Yani okuyanı ile okumayanı arasında çok rahat bir şekilde diyalog kurulmakta, arkadaş olunmakta ve sohbet edilmektedir. Bunun da nedeni de, okumayanının da gurbet ellere giderek ufkunun genişlemiş olmasıdır. Onlar, küçük yaşlarından itibaren dışarı çıkmış ve dünyayı tanımıştır. Bu da onlar için bir avantaj oluşturmuş, değerlerin paylaşılması hususunda eğitimli insanlarla ortak bir paydada buluşma imkânını kazandırmıştır. Diğer yandan da bu buluşma, eğitim görmüş İspirlilerin daha mütevazî olmalarına yol açmış ve onlara halkı ile bütünleşme ve kaynaşma fırsatını vermiştir.
Her şeyden önce yukarıda da temas ettiğimiz gibi, İspir insanı çoğu yerde olduğu gibi daima aklını çalıştırmaktadır. Bu onların vazgeçilmez özelliklerinden birisidir. Bundan dolayı onlar, gittikleri yerlerde asla ağır işlerde çalışmamışlar ve mutlaka bir meslek sahibi olmuşlardır.
Anlattıklarına göre onlar, ilk başlarda meslekleri olmasa bile “Mesleğim var’’ der, öne çıkar ve kısa zamanda o mesleği kavrar. Bununla ilgili onlar çeşitli anekdotlar anlatmaktadırlar.
“İspirliler, kendi ihtiyaçlarını giderirler, yüreklidirler, beceriklidirler” diye söze başlayan Nuri Börekçi’nin ifadesine göre meslek sahibi olmak birçok ispirlinin gençliğinden itibaren hayalini oluşturan bir unsurdur. O, şöyle diyor: “Meslek sahibi olma özlemimiz vardı. İspirli bu konuda daha sosyal ve daha medeni ve daha cesaretlidir. Eğer İspir kültürünü bir başkası ile karşılaştırabilirseniz, bizim kültürümüzün daha derin daha köklü olduğunu görürsünüz.”
Yukarıda bahsettiğimiz gibi ispir halkı muhafazakârlığın yanında gelişim ve değişime açık bir yapı sergilemektedir. Onlar, okulunu, medresesini, camisini kendisi yapar bir halktır. Köyün imamı, öğretmen olmadığı zaman başöğretmen konumundaydı. Akşamları da imamdan köy odalarında sıra dersi dedikleri namaz surelerini okurlardı. Bu faaliyetleri çeşitli ikramlarla da süslenirdi, desteklenirdi. Orlarda Muhammediye, Sîret-i Nebî ve Ahmediye okunup takip edilirdi.
Bu yörenin karakteristik yapısını yansıtan belli başlı özelliklerinden biri de çeşitli zamanlarda sergilenen oyunlardır. Kabak, Kördede, Isı hamam, Çelik çomak, simmerek (saklambaç) erkek olsun kız olsun on sekiz yaşlarına kadar her ispir köylüsünün oynadığı oyunlardır. Isı hamam oyununda yünden ve iplikten yapılan bir top vardır. Oyun topu yere düşürmeme üzerine kuruludur.
Kabak oyununda: Ortada büyük bir taş vardır. Çocuklardan biri taşın yanında durur, taşı kaptırmadan diğer oyuncuları yakalamak için koşar, yakalanmayan çocuklar da kapağı elde etmeye çalışırlar.
Kördede oyununda: Çocuklardan birinin gözleri bağlanır, iki veya üç çocuk ona vurur: “Dede kız” diye bağırıp kaçarlar. O da, onları yakalamaya çalışır.
İspir oyunlarının en önemli özelliği, kız ve erkek çocuğun aklını ve fiziki kabiliyetlerini geliştirme amacı taşımasıdır. Bundan dolayı da kız ve erkek çocuklar, bu gibi sportif oyunlarla daha atletik ve daha güçlü olarak yetiştirilmeye çalışılırdı.
Kızlar gelincik çiçeklerinden bebekler yaparlar, büyütüp onları gelin haline getirirler, evlerinde oturturlardı. Yani bütün bu oyunlar, aile yaşantısına uygun ve tabiattan bir parça olarak sergilenirdi.
Türk geleneğinin önemli unsurlarından biri olan ve halen ülkemizin birçok yerinde geçerliliğini sürdüren öğüt ananesinin ispir’de de büyük oranda görmek mümkündür. Ancak onların bu öğütlerde kullandıkları ifadeler karakteristik bir özellik taşımaktadır. Örnek olarak şu öğütleri sıralamak mümkündür:
ispir yöresinde halen kız ve erkek çocuklarına ayırım yapılmadan “Oğlum” diye hitap edilmektedir ki bu ifade ‘oğul’ kelimesinin asli kullanımına uygunluk arz etmektedir. “Oğlum Öyle bir adamdan arkadaşınızı seçin ki, onunla bir yere gidesiniz. Onu sofrada seçin, Yemek yerken en çoğunu sizin önünüze koyarsa onunla yola gidin”
“Fidan kesmeyin, kuş yumurtası eve getirmeyin. Kimsenin namusuna bakmayın. Böyle olursa Allah size sıkıntı vermez.”
“Gelen misafirin urbasına (elbisesine) bakarsın. Ona göre buyur edersin. Yemek yerken, çay içerken konuştuğu ile onu ağırlarsın. Hatta uğurlamayabilirsin.”
“Haram yemeyin, kimsenin meyvesine göz dikmeyin. Kendiniz çalışın.”
“Zenginler cennete girer fakirler girmez” Bu söz İspir köylerinde çok yaygındır. Ben bu sözün nasıl yorumlanacağını sordum. Bana şöyle dediler: “Sağlığı yerinde tembel tembel yatar. Çoluk çocuğun nimetine engel olduğu gibi, diğer fakirlerin de hakkını yer” Gerçek fakir ya başına bir iş gelen, ya da kötürüm hasta olan, ya da ihtiyar olandır.”
“En sevdiğin arkadaşınla yapma bir alış veriş. Yolda çürük çıkar kiriş. Dostunla olursun o gün düşman.”
“Ah dili dost dili dost; Kendi düşman dili dost.”
“Annesine bak kızını al, Kenarını gör bezini al.” Onlar, bu sözü bir keçi sürüsünden örnek vererek anlatırlar. Hikâye şöyledir: Zengin birisi bir köyden güzel bir kız almaya gider. Yolda keçi sürüsüne rastlar. Bir keçinin sürüden ayrı bir yerde tek başına otladığını görür. Çobana bunun nedenini sorar. Çoban da o keçinin annesi de sürüden ayrı otlardı der. Bunun üzerine adam, o köye gider. O ailenin toplumdan ayrı yaşadığını görür ve kızı istemekten vaz geçer.
“Kurban olayım aşıla; Tez gelir usule.”
“Havada uçan boz kuşlar, Telin kadrini ne bilsin; Çift sürüp ekin ekmeyen, Buğdayın kadrini ne bilsin. Kendi kadrini bilmeyen de Elin kadrini ne bilsin.”
ispirin kırsal kesiminde halen herhangi bir aşağılama belirtisi olmadan küçük çocuklara “Enük” diye hitap edilmektedir: “Sizin enükler ne yapıyor?”
Hayvanlarla insanlar sık sık mukayese edilmektedir. Örneğin tosuna çok yedirilen tuz, çok içirilen su, ona zor bıçak kavuşturulurdu, insan da böyledir.”
Olumlu ispir imajının bende oluşmasında en etkili isimlerden biri Rahmetli Mustafa Yiğit’tir. 1900 doğumlu olan Mustafa Bey, bilge kişiliği, ahlakı, eğitim ve öğretime verdiği değer, ile başlı başına incelenmesi gereken bir şahsiyet olarak karşımıza çıkmaktadır. Ona ait özlü sözlerden bazıları şu şekildedir:“Biri benim oğlumdan daha iyi bir urba giyinse, biri benim oğlumdan daha güzel ata binse, bütün gece gözlerime uyku girmezdi.”
“Bir keçi ki kaçıp kurttan kurtulsa; Boynuzuna bakıp gergedan olur. (Yani kendisini büyük bir hayvan zanneder.), On kuruş ki bulsa hizandan azma; Mühür bende diye Süleyman olur.”
“Kargayı besleyip yedirsen şeker; Bülbül gibi dudi lisan olur mu? Katranı kaynatsan olur mu şeker; Aslı bozuk adam aslına çeker.”
“Yaramaz yoldaştan hayın komşudan; Sadık olanların iti yahşidir.”
İspir’in kırsal kesiminde çobanlık yapmayan, gece yaylaya gitmeyen insan hemen hemen yok gibidir. Bu da onları ruhsal ve fiziksel olarak güçlendirmiştir. Çünkü çobanlıkta özellikle de yaylalarda ayı, kurt v.b. hayvanlarla karşılaşma olasılığı yüksektir. Bu nedenle onlar da çok tedbirli davranmaktadırlar. Bu tedbirli duruşlarını evlerinde de sürdürmektedirler: Akşamlan kapılar kilitlenir, defalarca kontrol edilir. Gece kimse dışarı çıkmaz. Silah çok sevilir; Ama silahın bakımı anında ev boşaltılır. Evlerde eğitim üzerinde durulur, Çoluk çocuklara yöresel oyunlar öğretilir. İleri gelen insanlarla gittikleri yerlerde dostluk kurulması tavsiye edilir. Vakitsiz öten horoz, yatan öküz gerçekten kesilir.
Sonuç
Sonuç olarak gerçekten tanıdığım kadarıyla İspirliler bir iş yapacağı zaman on gün veya on kere düşünürler, daha sonra uygun görürlerse o işi yapmaya kalkışırlar.
Türk ve Müslüman geleneğinde yaşlılara önemli haklar verilmiştir. Bu nedenle de Bizim için yaşlılık bir problem olarak hiç görülmemiş ve hizmette büyük oranda kusur edilmemiştir. Batılı araştırmacılar sigortanın doğuşunu söylerken yaşlanıp sokakta kalan insanlar üzerinde vurgu yaparlar. Hatta sokakta bakıma muhtaç olarak kalan yaşlıları batılı filimler konu edinmişlerdir. Bizde ise, evladın toplumda izale edileceği, eleştirileceği en önemli olay, yaşlı anne-babasına karşı yapmış olduğu hürmetsizliktir. Bu konuda toplumun önemli bir yaptırımı söz konusudur.
Bu konuda yaşlı ve kültürlü bir ispirlinin sözlerine kulak vermekte yarar vardır: “Yaşlıların çok güzel bir yaşantısı vardı. Yaşlı insan ister kadın olsun, isterse erkek olsun köşesinde otururdu. Ama her şeyi yaşlı yönetirdi. Hizmetinde kusur edilmezdi. Oğulları, gelinleri, torunları etrafında dört dönerdi. Yaşlıların kim olursa olsun olumlu tavsiyeleri olurdu. Kaynata yatmadan önce gelin yatmazdı. Aile bölünmesi çok nadirdi. Şimdi her şey var ama yaşlı olarak yalnızsınız.”
İspir yöresi, tarihi devirler boyunca devlete ve başa bağlı olarak yaşamıştır. Bu anlamda bu yöre, tarihimizin güvenilir insan kaynaklarından birini oluşturmuştur. Bu bölgede Karacoğlan’ın deyişleri çok yaygındır. Onlar, dilden dile dolaşmakta, böylece nesillere aktarılmaktadır. Yapmış olduğumuz incelemelerde Aşağıda Karacoğlan’a ait deyişin yaşı elli ve üzerinde olan birçok insanın bilmektedir:
Deli gönül coşmuş elden âr etmez
Yüz bin öğüt versen bile kâr etmez
Zincir de vursalar zincir bile kâr etmez
Anonim olarak halkın dilinde gezen dörtlüklerden birinde de askerlikten ve padişahlıktan bahsedilmektedir:
Gurbetten getirdim görmedi gözüm
Anbara doldurdum yemedi özüm
Ağla anam ağla ben asker oldum
Padişah yoluna canımı koydum.
Tarihten beri kültürümüzde kendine yer edinen çocuk ninnileri bu bölgede de yerini bulmuştur. Ancak bu ninniler, içerdiği anlamlar bakımından pek çok yöremizden farklı olarak kendine has bir özelliği de içinde barındırmaktadır. Bu ninnilerden biri, şu şekildedir:
Ninni dedim uyuttum
Allah dedim büyüttüm
Ali bindi atına
Çıktı göğün katına
Muhammedi bindird
Ninni dedi uyuttu.
Allah dedi büyüttü.
E bebeğim ee
E bebeğim ee
İspir köy kültüründen bir resim
Kaynak: İspir - Pazaryolu Tarih, Kültür ve Ekonomi Sempozyumu, 26-28 Haziran 2008 İspir
İbrahim YILMAZ, Atatürk Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Erzurum