Giriş
Bilindiği üzere Müslüman Türk milleti İslam’la şereflendikten sonra onun kitabı olan Kur’ân’a samimi bir şekilde altı asırdan daha fazla bir süre hizmet etmiş, onun ismini dünyanın en ücra köşelerine ulaştırmaya azami gayret göstermiş ve onun getirdiği emirlere sıkı sıkıya bağlanmaya çalışmış, bazı kopukluklar ve inkita’lar olmasına rağmen bu hizmetini hala sürdürmeye de devam etmektedir.
Şüphesiz bu gibi hizmetler yapılırken din adamları da büyük görevler yerine getirmişlerdir. Türk İslam tarihinin şanlı sayfaları incelendiğinde de görüleceği üzere Osmanlı tarihinin en parlak dönemi, âlimlere ve ilim adamlarına önem verilen dönemlere rastlamaktadır.
Ülkemizde her şehir ve her ilçe Türk milletinin madden ve manen kalkınması, halkın huzur ve güven içerisinde yaşması için büyük çaba ve gayret sarf etmişler ve etmektedirler. Bu ilçeler içerisinde şüphesiz Yeşil ispir’imizin de büyük bir payının olduğu yetiştirdiği âlimlerden anlaşılmaktadır. Ancak bu İslam bilginlerinin birçoğu hakkında yeterli bilgi bulunmadığından hayatlarıyla ve hizmetleriyle ilgili çok az bir malumata sahip olduğumuzu ve bundan dolayı da bunlar hakkında yeterli araştırmanın şu ana kadar yapılamadığını söyleyebiliriz.
Bu noktadan hareketle biz, İspir- Düzköy’den ihmal Eski İmamı olarak Erzurum’da bilinen Mehmet Çelik Efendi ve onunla akraba olan ve Düzköy’de doğup Erzurum’da okuyan ve orada çeşitli dini görevlerde bulunan hocalarından birkaçının kısa da olsa hayat hikâyelerini öğrenmenin bize ve gelecek nesillere ışık tutacağını düşünerek böyle bir makaleyi kaleme almayı uygun gördük.
Hacı Hafız Mehmet (Muhammed) Efendi
Hayatı
Özette de belirtildiği gibi Erzurum-İspir İlçesi Düzköy’de 1887 yılında doğmuştur. Mehmet Efendi’nin kendisi, hayatıyla ilgili bir bilgi ve belge yazıp bırakmadığı için onun hakkında yazılanlar genelde şifahi malumatlara dayanmaktadır. Anlatılanlara göre Hoca ilim tahsilini Gümrük Medresesinde müderris olan babası Hacı Hüseyin3 Efendi (öl.?) ve yine belirtilen yerde müderris olan amcası Hacı Recep Râci (öl. 1921) Efendi’den tamamlamıştır.
İlk resmi görevine Erzurum merkez müderrisliği vazifesi ile başlamış, iki yıl bu görevi yürüttükten sonra 1 Mart 1922 de Erzurum Merkez vaizliğine getirilmiştir. Bu vazifesinin yanında İhmal4 Camii imamlığını da yürüttüğü belirtilmektedir. Erzurum müftülüğünde yer alan kayıtlarda Mehmet Efendi’nin 1.5.1950 de imam olarak resmi görev aldığı kaydedilmektedir.5 Bu da gösteriyor ki Hoca o tarihe kadar gayr-i resmi olarak vazife yapmıştır. Mehmet Efendi fahri imamlık yaptığı dönemlerde aldığı ücretin yetersiz olması sebebiyle ailesinin geçimini sağlayabilmek ve cemaatin eline bakmamak için marangozluk da yaptığı anlatılmaktadır.
Hoca imamlık vazifesi yanında Gürcü Kapı, Caferi’ye ve kendisinin görev yaptığı ihmal Camii’nde de fahri vaizlik vazifesini yürütmüştür. Onun halkın gönlünde yer etmesi de vaizlik görevi vasıtasıyla gerçekleşmiştir.
Hoca dini ilimlerin yanında geometri ve matematik gibi bazı fen bilimlerine de ilgi duymuş olmalı ki yaşadığı dönemde kendisine muvakkit (zaman belirleyicisi ) görevi verilmiştir. O yıllarda henüz takvim ve imsakiye olmadığı için her şehir müftülüğü kendi takvimini, namaz vakitlerini kendisi belirlerdi. Erzurum'da da bu görevin Hocaya verildiği bilinmekte ve Hocanın özellikle Ramazan ayında imsakiye hazırlamayı hiç ihmal etmediği söylenmektedir. Bu görevinden dolayı Hoca'nın vefatına kadar iki saat taşıdığı anlatılmaktadır. Bu saatlerden birisi Ezanî (Alaturka), diğeri ise Vasati (Alafranga) olarak çalışırdı. Bu saatleri taşımakla o, ikinci vazifesi ve fakat ücretsiz olarak yürüttüğü "imsakiye tanzimi” görevini gerçekleştirirdi. O bu görevini yerine getirirken güneşin hareketlerini takipte “irtifa cihazı” kullanırdı. Bu cihaz vasıtasıyla tanzim etmiş olduğu 1 yıllık daimi “Dönemeçli imsakiye müsveddesi”nin şu anda mevcut olduğu belirtilmektedir.
Hoca eski kitaplarından da yararlanarak ayların adlarını çıkarır ve onları yeni Türkçe ile bir akrabasına yazdırırdı.7 Elinde bulundurduğu cihazı ile hazırladığı imsakiyeyi Erzurum'da yüksek bir yerde bulunan Esat Paşa Camii müezzinine verirdi. O da özellikle Ramazan ayında akşam ezanı vakti geldiğinde hemen orada bir lamba yakar ve ezana başlardı. Lambayı (ışığı) gören diğer müezzinler de ezana başlarlardı, ihmal imamına bu görev bizzat dönemin müftüsü Solakzade (Sadık) Efendi (öl.1960) tarafından verilmişti.
Mehmet Efendinin hizmetleri 1965 yılının kasım ayına kadar sürmüştür. Bu tarihte o hastalanmış ve bir de ayağının kırılması sonucunda rahatsızlığı iyice artmış ve 15 Ocak 1966 yılında vefat etmiştir. Kabri Erzurum Asri Mezarlığın’da bulunmaktadır.
Davet Metodu
Hocamızın yaklaşık elli yıldır halkın zihninde yer etmeyi başarmasının bazı sebeplerinin olduğunu düşünmekteyiz. Bize göre bu sebeplerin başında hocanın vaiz ederken halkın seviyesine inerek, onların anlayabileceği dilden konuşmayı başarmasıdır.
Öte yandan Hoca bir aksiyon adamıdır. O sadece kendisini caminin içerisine hapsetmeyen, camiden çıktıktan sonra halkla kucaklaşmayı başaran, güzel ahlaka sahip, yumuşak huylu, söylediklerini hayatında uygulamayı kendisine rehber edinen bir âlimdi. Ayrıca Hoca kimseyi kırmamaya özen gösteren bir insandı. Öyle ki Ramazan ayında teravih namazından önce vaaz ederken kadınların cami mahfilinde konuştuklarını duyduğunda "Hanımlar konuşmaya devam ederseniz; namaza başladığımda sizi niyetime dahil etmeyeceğim" diyerek nazik bir üslupla onları uyardığı belirtilmektedir.
Mehmet Efendi komşularıyla iyi ilişkiler içerisinde olan, gördüğü insanlara uzaktan selamlaşma yerine yakından konuşmayı, hal-hatır sormayı tercih eden, insanlara ve özellikle de cemaatine hoş görü ile yaklaşmaya çalışan bir şahsiyetti. Nitekim polis, içki içip kavga yapan bir kişiyi karakola götürür. Mahallede kendisini tanıyan ve kefil olabilecek birsinin olup olmadığını sorar. O da Mehmet Efendiyi kendisine kefil gösterir. Bu durum gösteriyor ki Hoca insanlar arasında ayrım yapmamaya özen gösteren bir kişiliğe sahipti.
Vaaz Metodu
Hoca’dan geri kalan vaaz notlarının büyük bir yekûn teşkil ettiği görülmektedir.8 Bunlar incelendiğinde de görüleceği üzere o, kürsüye çıkmadan önce o günkü konuyla alakalı ayet ve hadisleri toplamakta ve onlar ışığında konuyu genişletmektedir. Ayrıca Hoca’nın yaptığı konuşmaların en azından özetlerini muhafaza etmiş olması, kendisinin düzen ve tertibe önem veren bir kişi olduğunu ispatlamaya kanıt sayılabilir.
Mehmet Efendi’nin, halkın kendisini daha dikkatli dinlemesi için çeşitli üsluplar kullandığı anlatılmaktadır. Bu üsluplardan bazılarının günümüzde bu mesleği icra edenlere ışık tutacağı kanaatindeyiz. Mesela o bazen konuşmasının başında “Aziz cemaat size bir müjdem var” diyerek, sözlerine başlar ancak müjdeyi dersin sonuna bırakırdı. Böylelikle cemaat “Hoca acaba ne müjde verecek” diye son derece dikkatlice va’zı dinlerdi.. Konuşmanın sonunda ise aziz cemaat “İşte şunu şunu yaparsanız” kolay bir dini pratiği gündeme getirerek “Cennete girersiniz” derdi. Şüphesiz bu metod, muhatabı etkilemede çok önemli bir üsluptur. Bazen de vaaz konusunu tümüyle cennete ayırır cemaate müjdeler vererek onların cennete gidebileceğini anlatır. Ertesi hafta da konunun ağırlık noktasını Cehennem ve ona götüren eylemler teşkil ederdi.
Hoca Efendinin vaazlarını dinleyen birisi, Hoca’nın kuvvetli mantığı ve çok seviyeli nükteleri olduğunu anlatmaktadır. Nitekim bir defasında cemaatten birisi Hocaya “Hüviyetlerde yer alan resimlerin namaz için mahsurlu olup olmadığını, bir pusula ile sorar. Hoca Efendi “İslamiyet’te mecburiyet mahzuriyeti (yasakları) kaldırır. Bu tip resimler mahzurlu olsa da devamlı taşınmaları zorunlu olduğu için sakıncaları kalkar” demişti. Soru sahibi ikna olmamış ve itiraz etmişti. Bunun üzerine Hoca “Senin bağırsakların pisliklerle doludur, öyle ise camiye niçin geliyorsun” cevabını verir.
Hoca’nın döneminde vaizlerin yaptıkları konuşmalar hakkında müftülüğe bilgi verdikleri anlaşılmaktadır. Nitekim kendisinin vaaz notlarında yer alan bir belgede müftülüğe hitaben “Yazınıza karşılık verem haftası dolayısıyla Topçuoğlu Camii Şerifinde -cemaati içine almadığı halde- sekiz kez yaptığı dersleri ayet-i kerime ve hadis-i şerifler ışığında halka münasip bir dille anlattığım ve bu vesileyle hürmetlerini bildirdiğini” yazar.
İhmal İmam’ının hayatından kısaca bahsettikten sonra onun eğitim görmesini sağlayan ve aynı zamanda onunla birinci derece akraba olan hocalarından ve aynı aileden gelen bazı alimlerden de söz etmenin yararlı olacağını düşünmekteyiz.
Esasında kendilerinden aşağıda söz edeceğimiz alimler, ihmal imamından daha önce yaşamışlar ve belki de ona hocalık da yapmışlardır. Ancak onlar, bugün hayatta olan insanların birçoğu tarafından bilinmediği ve daha önce onların hayatlarıyla ilgili fazla bir malumat da bulunmadığı için biz, onların hayat hikayelerini “ihmal Camii eski imamı” nın hayatını anlattıktan sonra vermeyi uygun bulduk.
Hacı Recep Efendi (öl. 1921)
Hayatı hakkında çok az bir bilgiye sahip oluğumuz Recep Efendi kanaatimize göre Çorapsız sülalesini, ispir’den Erzurum’a getirip onların eğitim görmelerine vesile olan şahıstır. Sözü edilen aileden birçok kişi o dönemde okuma ve iyi bir dini eğitim alma fırsatı bulmuştur. Hatta Düzköy halkı arasında “Çorapsızların keçileri dahi okumuştur” şeklinde bir sözün dillerde dolaştığı anlatılmaktadır. Kanaatimizce Recep Efendi’nin bunda payı büyüktür. Zira o, ailenin okuyan bireyleri arasında ilimde en yüksek payeye ulaşmıştır. Nitekim kendisi islami ilimleri derinlemesine hazmetmiş ve o çağın geleneğine göre icazet almıştır. Recep Efendi’ye 1305 Hicri (1887) tarihi düşülerek verilen icazetin orijinal nüshasının iki ve üçüncü sayfalarında şu ifadeleri görmek mümkündür: "ispirli Mustafa oğlu Recep Raci, âlim, fazıl, kâmil, Hac Mustafa Efendi'nin yanında Arap Dili, şeri ilimler ve edebiyat ilimlerinde eğitimini bitirmiştir...” İcazet namenin son sayfasında ise adı geçen icazeti ispirli Muhammed oğlu Şaban’ın verdiği kaydedilmektedir.
Hayatıyla ilgili başka bir bilgi elde edemediğimiz Hoca Efendi ile ilgili çeşitli menkıbeler anlatılır:
İspir’in ünlü âlimlerinden Davut Hoca, bir bayram namazında hutbe okurken Hacı Recep Efendiyi gördüğünü düşünür. Minberden indiğinde müezzine "Recep Hoca burada" kahvaltı yaptırmadan bırakmayalım” der. Fakat müezzin hocayı bulamaz. Bunun bir "tayy-ı mekân " olabileceği düşünülür.
Sultan Abdulhamid Han’ın Recep efendiye bir mektup gönderdiği, mektubunda “Falan tarihte, Kilis köprüsünden iki kişi geçecek, onları yakalayın ve devlete teslim edin" dediği, Hoca’nın da bu isteği hemen yerine getirdiği ve daha sonra bu iki kişinin casus olduğunun ortaya çıktığı anlatılmaktadır.
Hafız Mehmet Hilmi (Çorapsız)
İspir- Düzköyde 1876 yılında doğmuştur. Babası Hacı Recep Efendi yukarıda da belirtildiği gibi o dönemde gümrük müderrisidir. Mehmet Efendi küçük yaşta Kur’ân-ı Kerimi hatmedip hafız olmuştur. İlk dini bilgi ve eğitimini babası Hacı Recep Efendi’den almıştır. Kendisine verilen icazetin orijinal nüshasının 5. sayfasında “ Bana gelip ve benim yanımda bir süre kalan, övgüye layık çok kıymetli yavrum ispirde doğup Erzurum’da yaşayan Hafız Mehmet Efendiye bu icazetname verilmiştir”, ifadesi yer almaktadır. Ayrıca icazetin son sayfasında icazeti İspirli Mustafa oğlu Recep Raci'nin Hicri 1326 (1908) yılında verdiği ibaresi ve Hoca’nın mührü bulunmaktadır.
Mehmet Efendi 18 yaşında babasıyla beraber Hacca gitmiştir. Medrese eğitimini tamamladıktan sonra Erzurum’da Ali Paşa camiinde imamlık ve vaizlik görevini yürütmüştür.
1918 de Erzurum müftüsü Hamid Efendi vefat ettiğinde oğlu Sadık Efendi’ye müftülük görevi verilmiştir. Yeni müftü kendisine bir yardımcı arar ve o dönemde buna en layık olarak Mehmet Hilmi efendiyi düşünür ve müftü naipliği görevini teklif eder. Fakat Hoca böyle bir görevi üstlenmeyi kabul etmez. Ancak gece rüyasında babasının kendisine sitem ettiğini görür ve bunu böyle bir vazifeyi kabul etmemeğe bağlar ve hemen sabah kalkar müftülüğe gider ve bu görevi tam 27 yıl sürdürür.
Hoca’nın hayatı incelendiğinde onun aktif ve sosyal bir şahsiyete sahip olduğu görülecektir. O dönmede kurtuluş savaşı verilmektedir. Böyle durumlarda din adamlarına büyük görevler düşmektedir. Çünkü onlar halka seslenmekte ve vatan uğruna ölmenin ve şahadet şerbetini içmenin en büyük bir mertebe olduğunu çok iyi bilmektedirler. Hilmi Efendi’nin bu hassas dönemde çeşitli görevler üstlenmesi, vatana karşı kendisine düşün bazı görevlerin olduğunu unutmadığının en bariz göstergesidir. Nitekim o, Erzurum’da Daru’l-Hilâfa Mektebi’nde muallimlik görevi yanında, Vilâyet-i Şarkiyye-i Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti ve Erzurum Şubesi idare heyetinde görev almış ve cemiyetin teşkilatlanmasına katkıda bulunmuştur.
Erzurum umumi Kongresi öncesi yapılan hazırlık çalışmalarında da görev almış ve kongreye Siirt adına delege olarak katılmıştır.14 Hoca’nın bir fotoğrafını Erzurum Atatürk Evi diye bilinen yerde görmek mümkündür.
Mehmet Hilmi Efendi Ermeni zulmüne de uğramıştır. Nitekim anlatılanlara göre 11 Mart 1916 tarihinde birkaç Ermeni, Hoca Efendi’nin kapısını çalar ve çalışmaya götüreceklerini söylerler. Halbuki o gün Ermeniler, birçok Erzurumluyu istasyon meydanına götürmüş ve öldürmek için içi su ile dolu bir barakaya doldurmuşlardır. Türk askeri Erzurum'a doğru ilerlemektedir. Ancak çok yorgun ve bitkin düştüğünden dolayı llıca'da dinlenme zorunda kalmıştır. Bunu fırsat bilen Ermeniler barakaya doldurdukları onlarca Erzurumluyu kurşun yağmuruna tutarak katletmişler, fakta Hoca ve birkaç kişi suyun içersinden sağ çıkmayı başarmışlardır.
Mehmet Hilmi Efendi’nin fıkıh bilgisinin çok ileri bir seviyede olduğu anlatılır. Nitekim kendisine fetva sorulduğunda kitaba bakmadan hemen fetva verirmiş. Bu durum, dönemin müftüsü Solakzade’nin çok garibine gider bazen Hoca’ya “Getir bakalım şu kitabı” dermiş. Kitapta yer alan bilgiler, Hoca’nın fetvasıyla paralellik arz edince hocanın ilmi birikimine hayranlık duyar "Multeka (Hanefi mezhebi fıkıh) kitabı kaybolsa Hacı Hafız onu yeniden yazar” diyerek hocaya iltifat edermiş.
Hafız Hilmi Efendi müftü naipliği görevi sırasında 1943 yılında yakalandığı felç hastalığı nedeniyle malûlen emekli olmuş ve iki yıl süren hastalığı sonunda Nisan 1945’de vefat etmiştir. Mezarı Asri kabristanındadır.
Ahmet Hoca (öl.1949)
Yukarıda sözü edilen Hacı Recep Efendi’nin yeğeni ve ihmal Camii Eski İmamı’nın kayınbiraderi olan Hacı Ahmet Efendi, Düzköy’de doğup büyümüş ve daha sonra Yedigöze (Kerap) köyüne yerleşmiştir. Büyük ihtimalle tahsilini Erzurum’da başta amcası Hacı Recep olmak üzere Gümrük medresesinde görev yapan diğer hocalardan tamamlamış, Erzurum merkez vaizliği görevini yürütmüş ve 1948 yılında emekli olmuştur. Hayatıyla ilgili hiçbir belge elde edemediğimiz Ahmet Efendi’nin kendi el yazmasıyla bir araya getirmiş olduğu sadece bir kitabı elimizde bulunmaktadır.15. Çok güzel bir hattı-nesihle kaleme alınan eserin girişinde Hoca “ Bu kitabımda Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadislerinden işittiğim hikmet, ahlak, öğüt ve misallerden bin kelimeyi bir araya getirdim...” demektedir.
Kitabın son sayfasında (varak, 66) da ise “Kâtibi Ahmet b. Haşan el-İsbirî “(...Yazan Haşan oğlu İspirli Ahmet) şeklinde bir ifade yer almakta ve Hicri 1314, Rumi, 1312 ( Miladi 1986) tarihi düşülmüştür.
Ahmet Efendi 1949 yılında Yedigöze köyünde vefat etmiştir. Mezarı adı geçen köyün eski mezarlığındadır.
Sonuç
Güzel İspirimizin sadece bir köyünde yetişmiş olan din âlimlerimizden bir kaçının hayatını kısa çizgilerle anlatmaya çalıştık. Bu konuda daha birçok bilgi ve belgeye ihtiyaç duyulduğu tartışmasızdır. Ancak “Tümü elde dilemeyenin hepsi terk edilmez” kaidesi uyarınca böyle bir araştırmanın bir başlangıç olacağını düşünüyor ve gelecekte bu çalışmaların artarak sürmesini umuyoruz.
Yeşil İspirimizin bu gibi çalışmalara ve hatta daha iyilerine layık olduğuna inanıyoruz. Zira o, kadim tarihi boyunca her konuda birçok bilim adamı yetiştirmiştir. Öyle ise ilçemizin tarihi çeşitli yönleriyle yeniden ele alınmalı, araştırılmalı ve burada yetişen, ülkemize hizmet eden ve toplumu eğiterek daha iyiye ve daha güzele kılavuzlamaya çalışan bu insanların tanıtımlarının geleceğimiz açısından yararlı olduğuna inanıyoruz. Zira biz bu gibi çalışmalarla tarihimizi öğreniyoruz; tarihi bilmek geleceğe daha sağlıklı bakmak demektir. Tarihini bilmeyen geleceğini de bilmez ve kendisi için gerçek bir yön de tayin edemez. Maziyi şuurlu olarak okuma ve sağlıklı olarak yorumlama, eskilerin denemelerinden faydalanma, bize her alanda yardımcı olacak ve böylelikle atalarımızı tanıma imkânı da bulmuş olacağız.
Kaynak: İspir - Pazaryolu Tarih, Kültür ve Ekonomi Sempozyumu, 26-28 Haziran 2008 İspir
Ahmet ÇELİK, Atatürk Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Temel İslami Bilimleri Bölümü