Bayburd ve İspir kazalarında Ermenilerin Türklere vahşiyane zulümler yaptıkları, Arşak adlı Ermeni çete reisinin Antranik adlı çeteciyle koordineli olarak bu bölgedeki zulümleri idare ettiği, yetimhanede bulunan çocukların hançerlenerek katledildikleri, Bayburd'da tutuklanan Türklerin tamamen katledildikleri; genç kız ve kadınların namuslarına tecavüz ettikleri, ayrıca Ermenilerin Bayburd'dan çekilirken zorla yanlarına aldıkları 150 kadar Türk çocuğundan bir kısmını da yollarda katlettiklerine dair Rus Kızılhaç hemşirelerinden ve Moskova Tıp Fakültesi öğrencilerinden Tatyana Karameli'nin hatıratı (1918).
Sözlerimde doğrulukdan ayrılmayacağım. Bütün milletlere karşı hakikati söyleyeceğim:
8 Ağustos sene 1917'de Bayburd'a muvâsalat etdim. Bayburd'da da bir menzil Piyâde Taburu, bir Terek Kazak Süvârî Alayı, bir Rus topçu bataryası, bir Rus istihkâm ve (amele ve fennî adamlardan mürekkeb) bu taburun bir de ufak hastahânesi (reviri) ve bir de ahâlînin tedâvîsine mahsûs Ambulatorya denilen bir belediye hastahânesi ve bu ambulatoryaya merbût olarak yetîm çocuklar için bir eytâmhâne var idi. Ben bu eytâmhânenin müdîresi idim. O vakit burada yirmi kadar çocuk vardı. Ma‘amâfîh elli iki yatak hazırlanmışdı. Ayrıca Ermenilere mahsus olarak daha büyük bir eytâmhâne Ermeniler tarafından ihzâr ve idâre olunuyordu. Benim eytâmhânemde takrîben beş-altı Ermeni çocuğu da var idi. Bunlara ders gösterilmiyordu. Yalnız sıhhatlerine, banyolarına, yemeklerine, oyunlarına ve gezintilerine bakıyordum. Çocuklarım beni çok seviyorlardı ben de onları severdim. İstihkâm Derujin Taburu bütün malzemeleri veriyordu. Rus İhtilâli 27 Şubat 1917'de başlamışdı. Ben Bayburd'a geldiğim vakit orduda ve menzildeki inzibât, eskisi gibi mükemmel idi. Eylül evâsıtında Bayburd'da mevki‘ kumandanlığı eden bir Kazak Yasaullı (Yüzbaşı demekdir. Esâsen adliye me’mûru olup ihtiyât zâbitânındandır.) eytâmhânenin erzâkını, Derujin Taburu kumandanının talebine karşı vermedi. Çocuklarım beş-altı gün pek az ekmek parçaları ile iktifâya mecbûr oldular. Bu herif gâyet fenâ bir adamdır. Ermeni muhibbidir. Ahâlîden hiç birisi sevmez. Şâyed Bayburd'dan geçerseniz muhtârlardan sorunuz onlar iyi bilirler. Bir de belediye re’îsi vardır, akıllı, zekî bir adamdır. Ayrıca mîralay rütbesinde bir Rus menzil kumandanı vardı. Bu ihtiyâr Rus, gâyet iyi bir insândır.
Kazak olan mevki‘ kumandanı, gâyet iyi olan Derujin Taburu âmirinin muhtelif taleblerine karşı "Türkler benim düşmanımdır. Ben Ermeni eytâmhânesine erzâk vereceğim çünki keyfim böyle istiyor" diyordu. Bunun üzerine Derujin Taburu âmiri Tiflis'deki vâlî-i umûmîye yazdı ve bu herîfle birlikde çalışmak istemediğini bildirdi. İcrâ kılınan tahkîkâtda o Kazak yüzbaşısının dostu olan dört-beş zâbitden başka bütün zâbitân, Derujin Taburu âmirinin yazdıklarının tamâmen doğru olduğunu tasdîk ve te’yîd etdiler. Mevki‘ kumandanı, istediğini yapıyor ve müstakillen hareket ediyordu. Bu sebeble menzil kumandanı olan mîralay ona söz geçiremiyordu. Çünki mevki‘ kumandanı cebheden emir alıyordu. Menzil kumandanı rütbeten büyük idi ise de diğeri onun evâmirine itâ‘ate mecbur değildi. 15 Eylül'den i‘tibâren çocuklarım için muktezî gıdâ vesâ’ireyi sûret-i muntazamada almağa muvaffak olarak 15 Teşrîn-i Evvel'de ben mevâdd-ı ticâriyye ve eczâ-yı sâ’ire getirmek üzere âmirim tarafından Tiflis'e gönderildim ve çocuklarımı gâyet terbiyeli, kibâr, mekâtib-i âliye talebesinden, Alman ırkından bir Rus neferine tevdî‘ etdim. Tiflis'deki bu me’mûriyete sebeb bu sırada Ardase'nin şimâl-i garbîsinde bulunan kabak tepelerdeki mevâzı‘da bulunan (Ruslar kartal yuvası diyorlarmış) Rebinski Alayı'na Türkler ta‘arruz ettiklerinden, bu alaydan pek çok yaralı zâbit ve nefer gelmekde idi. Bu muhârebede Türkler muvaffakolmuşlardı. Esâsen bu Rebinski Alayı'nın kumandanı, yaralı zâbitân ve askerleri için ilâc, sargı vesâ’ire hâzırlanmasını telgrafla Derujin Taburu âmirine bildirmişdi. Ben, Erzurum-Sarıkamış-Kars-Aleksandrapol tarîkıyla Tiflis'e gitmeğe karâr verdim. Bana verilen büyük bir yol otomobiline binerek hasta bakıcı askerimle ayın on sekizinci akşamı Tiflis'e vâsıl oldum. Tiflis'e müteveccihen hareketimde Erzurum'a muvâsalat etmişdim. O gün Erzurum'da menzil kumandanı karârgâhında Rus askerlerine tütün göndermek için bir sepet kakul (?) vermişlerdi. Ben de burada
bulundum.
Ertesi gün Derujin İstihkâm Taburu kumandanı olan mühendisimin mektûbunu vâlî-i umûmîye verdim. Vâlî benim istediğim her şeyi vermeleri için îcâb edenlere emir verdi. Ertesi günü askerlerim bütün ilâcları alarak Bayburd'a hareket etdi. Hemşîrem Tiflis'e geldiği cihetle vâlî-i umûmî bana ayın nihâyetine kadar me’zûniyet verdi ve keyfiyeti telgrafla mühendisime bildirdi. Teşrîn-i Evvel'in otuz birinci günü şimendüferle hareket etdim. Sarıkamış'dan otomobil aldım ve Teşrîn-i Sânî'nin ikinci günü akşam Bayburd'a muvâsalat etdim. Ertesi günü mühendise gitdim. Tiflis'de neler yaptığımı bir raporla bildirdim. Bana teşekkür etdi. Bu sıralarda Türklerle ta‘tîl-i muhâsamât eylediği cihetle Kelkit'deki menzil kumandanı birçok zâbit ve askerleri terhîs etdi ve kendisi de gitdi. 3 Teşrîn-i Sânî'de Kazak Süvârî Alayı ile batarya, Kafkasya'ya hareket etdiler. Menzil kıta‘âtı da Ebi Yesir (?) Alayı ile Erzurum veya Trabzon tarîkıyla memleketlerine gitmek üzere terhîs olundular. Kazak Süvârî Alayı, Erzurum ve batarya Trabzon tarîkıyle hareket etdiler. Avdetde Sarıkamış'da müte‘addid alaylar, süvârî ve topçular, derujinler, seyyâr hastahânelerin gelip geçmekde olduklarını gördüm ve niçin geriye gitdiklerini sordum. Onlar, harbin Türklerle ta‘tîl edildiğini söylediler. İntizâm mevcûd idi. Âdetâ muhârebeye gider gibi muntazam ve silâhlarıyla birlikde gidiyorlardı.
Ben Erzurum'dan Bayburd'a avdet ederken birçok askerlere ve ilçedeki bir obüs bataryasına tesâdüf etdim ve numarasını sordum. Birinci batarya olduğunu söylediler. Bu bataryada benim kardaşım mülâzım Valdamar Karameli yâver idi. Kendisi[ni] sordum; "Şu atın üstündeki" dediler. Hemen gitdim; birbirimize sarıldık. Bu gün benim için pek mes‘ûd oldu. Kardaşım, "Birlikde gidelim" dedi. Çünki bütün askerlerin ve hemşîrelerin memleketlerine gitmekde olduklarını söyledi. Hâlbuki ben, vazîfem olduğu için Bayburd'a gitmeğe mecbûr olduğumu anlatdım ve ayrıldık.
Avdetimde Pernakapan [Bernekaban] civârında çok kar vardı. Otomobil kara saplandı; çıkarılamadı geceyi pek soğukta otomobil içerisinde geçirmeğe mecbur oldum. Kürküm ve kaputum da yokdu. Bizim askerler bana kaput verdiler. Ben bu gece pek korkdum. Çünki yalnızdım. Dört Rus askeri içinde idim. Bi't-tab‘ bir şey olmadı. Esâsen uyuyamadım; gözümü kapayıp havf ile açıyordum. 4 Teşrîn-i Evvel'de (sene 1917) sarılığa yakalandım. Beş günde iyi oldum. Otomobilde çok sarsılmış ve iyi gıda alamamış idim.
Bayburd'daki fenâ adam olan Yasaullı Kazak yüzbaşısı, takrîben yirmi kadar Rus askeriyle kalmışdı. Bu herîf pek zengin idi. Kafkasya'da birçok çiftlikler, evler vesâ’ire tedârik etmişdi. Çünki kendisi gâyet mürtekib ve hırsız bir adam idi. Bu serveti muhârebede kazanmışdı. Bu yüzbaşının ismi Popof'dur. Popof, Grozni, Poti ve Sohum şehirlerinde çiftlikleri ve evleri satın almışdı. Müte’ehhil idi. Rum olan zevcesi, Poti'de idi. Kendisi bir Donjuan idi. Bayburd'da bir sistra (hemşîre) ile vakit geçiriyordu. Kendisinden daha büyük bir kimse olmadığı cihetle her istediğini yapıyordu. Bir gün fakîr kadın ve çocuklar, hastalar, penceresi önüne geldiler ve un (dakîk) istediler. Çünki artık Bayburd'da ekmek pişmiyordu. Fakat un var idi. Zavallı kadınlar ricâ etdiler. O, pekiyi dedi, fakat vermedi. Bugün yarın diye zavallı fukarâ ve hastaları dört gün bu sûretle süründürdü. Sevgilisi hemşîre Anna'ya gitdim. (Bunun da Türk ismi benim Türk ismim gibi Gülizar idi. Türklere hürmeten Rus hemşîreleri olan bizler birer Türk ismi taşıyorduk.) Kocana söyle de bu zavallılara un versin dedim. O zavallı iyi kalbli idi ise de dimâğı fakîr idi. Ağladı ve "Ben vermek istiyorum ama ma‘a't-te’essüf bu adam vermiyor." dedi. "Kendim bir şey yapamadım çünki bir levâzım re’îsi değilim." diyerek izhâr-ı acz ve te’essür etdi. Bir gün bu Anna yanıma geldi ve ağladı. Dedi ki: "Ben bu adamı seviyorum ama yapdığı şeyleri sevmiyorum." Ben dedim ki: "Kendisine söyle, böyle yapmasın! Çünki Türkler geldiği vakit bu kumandanın yapdıkları Ruslar için mûcib-i hacâlet olur." Ben Anna'ya dedim ki, Popof'a söyle "Eğer beni seviyorsan böyle yapmazsın; irtikâb etmezsin. Şâyed yaparsan ben hemen seni terkedip gideceğim." Gitmiş Popof'a böyle söylemiş o da "Bu benim işimdir ricâ ederim karışma!" demiş. Lâkin kendisinden ayrılmaması için Popof ağlamış. Çünki bu kızı çok seviyormuş. Fi'lhakîka Popof'un zevcesi iyi bir Rum güzeli imiş ama terbiye-i ictima‘iyyesi noksân
imiş.
15 Teşrîn-i Sânî'den i‘tibâren Kafkasya ve Rusya ile posta ve telgraf mu‘âmelâtı kesildi. Artık ne mektûb ne gazete ne de telgraf alıyorduk. Çünki bu askerler de işlerini bırakıp memleketlerine gitmişlerdi. Bu târîhden sonra kumandan Popof Bayburd ve civârındaki sivil Ermeni ahâlîsinden 18-45 yaşında olanları çağırarak kendilerine Bayburd'daki depolardan silâh ve cebhâne tevzî‘ etdi ve "Bu topraklar sizindir. Bunları müdâfa‘a ediniz; Türklere vermeyiniz" dedi. Türkler, Ermenilerin bu sûret-i mükemmelede teslîh edildiklerini görür görmez korkdular ve bizim Rus askerleri, mukaddes silâhlarını Türklerin gizli mürâca‘atları üzerine para mukâbilinde satdılar. Popof, Ermenilere mitralyözü ve hayvânlarını verdi. Bayburd'da, bir mikdâr Rus ordusunda ta‘lîm ve terbiye görmüş Ermeni askerleri de vardı. Bunlar sivil ahâlîyi ta‘lîme başladılar. Endâht ta‘lîmleri yapıyorlardı.
Takrîben dört Ermeni zâbiti de var idi. Kânûn-ı Sânî sene 1918 evâ’ilinde cebheden Ermeni zâbitân ve askerleri Bayburd'a geldiler. Fakat sivil Ermeniler askerlerden daha çok idi. Bu târîhlerde sivil iken tensîk olunan Ermeni askerleri yüz nefer idi. Çünki Anna o kadar elbise dağıtmışdı. Bana her şeyi söylüyordu, o hâtıra tutmuyordu, ben hâtıra defteri yazıyordum. Bu sebeble bana yazdırıyordu. Tensîk olunmak istemeyen sivil ve müsellah Ermeniler bu hesâba dâhil değildir. Mikdârları çokdur, fakat adedlerini öğrenemedim. Ermeni askerleri arasında bir mikdâr Rus neferleri de var idi. Bunlar ta‘lîm ve terbiye yapıyorlardı. Bundan başka Ruslardan mîralay rütbesinde bir telgraf zâbiti ile Gürcülerden bir piyâde zâbiti de var idi. Ermenilerin teslîhi keyfiyetini bu Yasaullı Yüzbaşı Popof yapdı. Ermeniler kendisini çok seviyorlardı, hattâ o gezmeğe gitdiği vakit sekiz-on Ermeni atlısı ona refâkat ve muhâfaza ediyorlardı. Bu herîf çok rakı içiyordu, her gün her sâ‘at sarhoş idi. Bir gün Anna ile birlikde gezinmeye gitdik. Yolda nizâm karakolu önünden geçdik (corp de garde) . Burada ihtiyâr bir Rus askeri bizi kapının önüne çağırdı. Söylemek, nöbetçilere yasakdır. Bizi işâretle çâğırdı. (Bu zamanda Popof'un yanında ancak beş asker kalmışdı. Zîrâ Türklerle aramızda harb yokdur diyerek memleketlerine gitdiler.) "Size gizlice bir şey söyleyeceğim" dedi. Anna ile benden başka kadın da kalmamışdı. Nöbetçi şöyle söyledi: "Burada birçok sivil Türkler mahbûsdur. Popof her gece bir kaç Ermeni ile buraya gelir, Türklerden para ister, verenleri salıverir; vermeyenleri çizmesiyle, mahmûzuyla, kırbacıyla fenâ hâlde tepeler, veremeyen zavâllı Türklerin vücûdları şişmiş ve çürümüşdür. Bunlara pansuman yapmak lâzımdır." Pek iyi kalbli olan bu ihtiyâr Rus neferinin bu ifâdelerinden sonra ben ve Anna gitdik sargı ve pamuk aldık. Pek yasak olduğu hâlde gidip bu bed-bahtların yaralarını sardık. Ma‘a't-te’essüf bu iyi neferin ismini unutdum. Çünki kendisini ilk def‘a görmüşdüm. Nefer bu hâli kimseye söylememekliğimizi ricâ etdi. Bu mel‘ûn Popof zâten Türkleri soyuyordu. Halı, lira vesâ’ireyi zorla dayak ile her türlü işkence ile her yerden ve herkesden topluyordu. Bu hâlleri Anna görünce pek müte’essir oldu. Gece geldi; ağladı, "Artık bu aşkı burada kesmek ve bu herîfden ayrılmak lâzımdır." dedi. 24 Kânûn-ı Sânî'de: İstihkâm Derujin Taburu'nun üç bölüğü kademesi ve vicdânsız sevgilisini terkeden "Anna Gülizar" Bayburd'dan hareket etdiler.
Benim muhârebede bir zevc gibi sevdiğim ve hâlen kocam olan Georgi yâhûd Yura da bu Anna'ya refâkat etdi. Yalnız benim eytâmhânemle bir bölük derujin istihkâm kaldı. Çünki Yura'yı, istihkâm taburu kumandanı, kademenin sevkine me’mûr etmişdi. Bu sebeble biz ayrıldık. İstihkâm taburu kumandanı yâverini bırakdı. Bu taburun bütün askerleri Alman, Leh, Yahûdi idi. Çünki bunlar cebheden çekilmişlerdi. Türklere ilticâ etdikleri için Yura adliye me’mûru olduğu için yüzbaşı salâhiyetini hâ’iz idi.
24 Kânûn-ı Sânî 1917'den sonra eytâmhânem sûret-i resmiyyede ilgâ edildi. Bu târîhde herkes hareket etmiş idi. Bir bölük derujin ile bir kaç asker kalmışdı. Bizim için muktezî hayvânât ve arabalar on üç gün sonra Trabzon'dan avdet edecekdi.
Bu (eşolon=kademe) ile giden arabacılardan birisi mu’ahharan bana dedi ki: "Türk veyâ Kürd olması muhtemel 19 neferlik bir müfreze, bize Zigana dağlarında ateş etdiler. Bunun üzerine kademedeki efrâdımız da mukâbele etmişler. Yollarına devâm edemediklerinden Ardase'ye dönmüşler. Bir hayvân gebermiş. Mu’ahharan Rus zâbiti Zigana'da bulunan bir Türk zâbitine mürâca‘at etmiş. Bu zâbit kademeyi ertesi günü Cevizlik'e kadar götürmüş ve bu sefer çete bir şey yapmamışdır. Bu kademe Daltaban'da iken 18'inci ve 23'üncü Türkistan alayları da birlikde imişler ve bu alaylar efrâdı Zigana'da ta‘arruz eden çeteye mukâbele eylemişlerdir. Bu târîhde birçok Rumlar yaya olarak hicret etmekde imişler. Hatta bir kısmı Yura'nın arabasına binmek için mürâca‘at etmişlerse de yer olmadığından dolayı almamışdır."
Kânûn-ı Sânî'de, Arşak isminde bir Ermeni, apoletsiz zâbit elbisesini lâbis olarak üç-dört Ermeni dostu ile Bayburd'a geldi. Bu bayramın birinci günü yılbaşı, kumandan Popof'u ziyârete ve tebrîke gitdim. Büyük bir masada yemeğe oturduk. Orada Arşak'ı, Popof'un sağında ve arkadaşlarını sofrada gördüm. Arşak'ın arkadaşlarından birisi Harkof Dârü'l-fünûnu talebelerinden genç ve güzel bir Rus idi. Bunun kim olduğunu Anna'dan sordum. O da söyledi. Bu adamla konuşmayı fâ’ideli buldum. Çünki ben de talebe idim. Odada bahâne ile biraz gezindikden sonra hemen bu gencin yanında oturdum ve "Talebe misiniz?" diye konuşmaya başladım. Bu adam bir sivil idi. Rus zâbiti değildi. Kendisinin Rus olduğu hâlde niçin buraya geldiğini sordum; kızardı ve bana "Niçin soruyorsunuz? Bu benim işim, çünki Ermenilerle Ruslar dost bulunuyoruz" dedi ve bana îzâhât vermekden istinkâf eyledi. Gerçi bu adam böyle söylüyorsa da hiç bir Rus Ermenileri kat‘iyyen sevmez. Berâber bulunulduğu zaman bi't-tab‘ böyle söylemek lâzım.
(Sevgilim Yura'nın Trabzon'a hareketinden dört-beş gün sonra Yasaullı Popof, Ermenilerle bozuşarak Erzurum'a hareket etdi. Bu dargınlığın sebebi Rus metrûkâtından birçok şeyler almasından mütevellid idi. Hâlbuki Ermeniler vermiyordu. Ma‘amâfîh kendisi giderken altı-yedi araba dolusu eşyâ ve erzâk ile gitdi. Erzurum civârında Ermeniler bunu mükemmel sûretde soyarlar. Hattâ parasını ve eşyâ-yı askeriyyesini bile alırlar. Erzurum'da Ermenilerin en büyüğüne mürâca‘at ederek parasını kurtarmışdır. Popof'un hareketinden sonra Bayburd'[d]a hiç bir Rus zâbiti kalmadı. Yalnız benimle bir kaç asker, kaldık. Sebebi de Derujin Taburu anbârlarında olan melbûsât ve techîzâtı Ermenilere vermek istemiyorlar[d]ı. Bu sebeble bana bunları emânet ederek gitdiler. Esâsen ben doktor olarak kalmışdım. Bundan başka Bayburd'da büyük Zemestova ya‘nî belediye hastahânesi vardı. Bi't-tab‘ harb olduğu için bu hastahâne askerlere bakıyordu. Harb olmadığı zaman Rusya'da bu teşkîlât ahâlîye bakar, bunun için Rusya'da büyük teşkîlât vardır. Memleket hastahânesi de diyebilirsiniz. Bu hastahâne takrîben Kânûn-ı Sânî bidâyetinde Bayburd'dan Trabzon'a hareket etdi. Eski târîhle Şubat'ın –hatırımdan çıkmamış ise– altıncı akşamı Türkler Bayburd'u işgâl etdiler. 19 Şubat, yeni târîh. Ben de bu gece Türklerin şehre girdiğinden sonra yedi araba ile beş-altı Rus askeri ve bir mühendis zâbiti ile Bayburd'u Türklerin ma‘lûmâtı tahtında terketdim.)
20 Kânûn-ı Sânî'de Popof, benimle gezmeğe gitmek istediğini söyledi. Ben de ma‘a'l-memnûniyye kabûl etdim. Popof, bu gezintinin bir kaç gün devâm edeceğini söyledi. Ben de vazîfemi (geçenlerde Graduk(?) hastahânesi civârında rast geldiğimiz) hemşîre Maryana'ya verdim. Kar münâsebetiyle kızakla Kotis köyüne gitdik. Sekiz-on kadar Ermeni süvârîsi vardı. Kotis köyünde muhtâr imâmın evini bize hâzırladı. Yemeğimizi de muhtâr te’mîn etdi. Güzel güzel yemekleri getirdiler. Mu’ahharan ben kendi odama çekildim. Popof'da kendi odasında idi. Nısfu'l-leyl sularında bir takım feryâd, vâh, efgân sesleri ile uyandım. Hemen odamın kapısını açdım. Orada bir Türk genci vardı. "Ne var!" diye sordum. O, benim Popof'un dostu olduğumu zannederek "bir şey yok" dedi. Popof'un odasında olup olmadığını sordum. Onun uyumakda olduğunu söyledi. Bî-çâre benden korkdu. Orada bir Ermeni askeri gördüm. Sordum, "Niçin böyle yapıyorsunuz" dedim. O güldü ve benimle alay etdi. Hâlbuki ben iyice biliyordum ki bunları Ermenilerle müşterek olarak Popof yapdırıyordu. Ermeni askerlerine ben Popof'a söyleyeceğim dedim. Onlar "Ah, istersen söyle!" dediler. Hemen Popof'un oda kapısını çaldım. Gecelik elbisesiyle idi. Afv diledim ve mes’eleyi anlatdım. O, gûyâ haberi yokmuş gibi Ermeni askerlerine göz kırparak darıldı ve "Yapmayınız!" dedi. Hâlbuki ben odama çekildikden sonra Popof[un], Ermenilere ne kadar lira aldıklarını sorduğunu işitdim.
Ermeniler, Türk evlerini abluka ederek para, eşya, erzâk, meyve her ne var ise alıyorlardı ve fenâ hâlde zavâllı kadınları, ihtiyâr ve gençleri döğüyorlardı. Fakat benim yanımda kimseyi öldürmediler. Güzel kız ve kadınların nâmûslarına da ta‘arruz etdiler. Ertesi sabah diğer bir köye hareket etdik.
Ermeniler eşya ve erzâk götüremediler. Yalnız lira ve paraları aldılar. Fakat Popof, Ermeni askerleri için köylerden inek, öküz, koyun, keçi, kuzu, bârgîr, katır, eşek alıyordu. Sûret-i zâhirede para ile mübâya‘a olunuyordu. Hâlbuki aslâ parası verilmiyordu. Her köyde Popof, imâm ve muhtârı çağırarak böyle tenbîhât veriyordu. Üç köyden böylece geçdikden sonra dördüncü köyde geceyi geçirdik. Popof tekâlîf-i harbiyye tarh ediyordu. Bu köylerin cümlesi Çoruh ve Ersinek tarafındadırlar. Kotis köyü, Ûlâ caddesi üzerinde Bayburd'un sekiz versta uzakdadır. İçinde büyücek bir Ermeni kilisesi vardır ki bu şimdi harâbdır. Muhârebede topçu ateşi ile harâb olmuşdur. Bu dördüncü köyde de geceleyin yine aynı mezâlim ve fecâyi‘i yapdılar. Sabahleyin kalkdık. Oda bulunmadığı için o gece ben, bir de Serkis isminde bir Ermeni neferi bir odada yatmışdık. Çay içerken 19 yaşlarında gâyet beyâz ve güzel fakat üstü başı yırtık kirli bir kadın geldi. Zavâllı ağlıyordu. Ben "Ne var!" dedim. Popof, "Bunun kocası asker iken esîr olmuş. Palu'da bulunuyordu. Oradan firâr etmiş, burada imiş. Kocasını teslîm ederse gitsin. Aksi takdîrde kendisini kollarını bağlayarak Bayburd'a götüreceğim ve
kendisini askerlerime orospu olarak vereceğim." demiş. Kadın zevcinden haberi olmadığını söyledi. Kendi nâmûsundan pek korkuyordu. Bana yalvardı. Nihâyet hareket etdik. Popof, kadını kızağa aldı. Yolda Ermeniler, "Bu kadın benim!" öteki "Yok benim!" diyorlardı. Yüzü kapalı, yalnız gözleri açıkdı. Bir Ermeni, güzel olup olmadığını bana sordu. Kadının yüzüne gizlice bakdım. Cidden pek güzel idi. Askere dedim ki "Gözleri güzel, ama yüzü pek çirkin, çiçek bozuğu, murdâr ve hastalıklı bir kadın" dedim. Ötekiler tükürdüler.
Ayın (Şubat) 23'ünde, Bayburd'a gittiğimiz vakit bu kadına dikkat etmesi için Anna'ya tenbîh etdim. Sonra Bayburd mahallelerinden birisinin muhtârı akrabâsı çıkdı. Kocasını tutdular ve bu ihtiyâr bu kadını evine aldı. Emînim ki bu kadının nâmûsuna dokunamadılar. Çünki ben ve Anna muhâfaza etdik. Kocası olan o Türk esîrini tekrâr Erzurum tarîkıyla Tiflis'e sevketdiler. Bu zavâllı askeri ma‘den hanlarında yolda öldürmüşlerdir. Çünki en âdî bir bahâne bularak Ermeniler Türkleri yollarda öldürüyorlardı. Bed-baht kadın, Ermeniler zorla ırzına geçse kocasının kendisini keseceğini söyleyip ağlıyordu.
Henüz Ruslar Bayburd'da iken Popof'un sevgilisi Anna'nın isim günü idi. Popof büyük bir balo verdi. Bu baloya ben de da‘vetli idim. Gitdim. Fevka'l-âde mükemmel yemekler, meyveler ve her şeyler vardı. Ben onlara kendimi Moskova'da zannetdiğimi söyledim. Çünki muhârebe yerlerinde bunları bulmak kâbil değildir. Gece yarısına kadar yedik, içdik, eğlendik, avdet etdik. Baloya Nikitin isminde bir menzil doktoru da‘vet edilmişdi, gelmedi. Bu, şahsen çirkin fakat kalben pek güzel değerli bir genç idi. Gâyet güzel şarkı söylüyordu. Nikitin, Anna'yı fevka'l-âde seviyordu. İhtimâl, Popof olmasaydı bu doktor Anna ile izdivâc edecekdi. Fakat Anna, Popof'u seviyordu. Ertesi günü Anna bana geldi. Pek mükedder idi. Sebebini sordum. Dedi ki: "Doktor acabâ niçin gelmedi?" Ben, "Belki hastadır. İhtimâl, işi var." dedim. O "Hayır!" diyerek göğsünden bir mektûb çıkardı. Doktor Nikitin yazmışdı ki "Sene-i devriye-i vilâdetinizi tebrîk ederim. Ma‘a'l-memnûniyye gelmek istiyordum. Fakat, oradaki yemeklerin vesâ’irenin kırbaçla, dayakla, vahşiyane işkencelerle zavâllı fakîr Türklerden cebren, zulmen alındığını bildiğim için gelmedim. Çünki böyle şeyler beni boğar, boğazımdan geçmez. Bu sebeble beni afvediniz." Ma‘a't-te’essüf biz bu yemeklerden yemişdik. Pek müte’essir olduk. Esâsen ben biliyordum. İhtilâlden sonra Popof'a, zâbit yerine Havrin isminde bir nefer yaver olmuşdu. Bu mel‘ûn, Türklere pek çok fenâlıklar yapdı ve o balo için zannederim bu neferin büyük gayreti sebketmişdi. Anna o mektûbu yakdı ve pek müte’essir döndü. Fi'l-hakîka balodan bir-iki gün evvel birçok adamlar getirmişlerdi ki yüzleri gözleri mosmor olmuş, şişirilmiş bî-çârelerdi. Bi't-tab‘ paraları, neleri var ise alıyorlardı. Zavallı fakîrler, elbette gönül rızâsıyla bunları veremezlerdi. Zîrâ çoluk çocuklarının yegâne medâr-ı ma‘îşeti idi. Popof, Ermenilere silâh tevzî‘ etdikden sonra mescid önündeki büyük meydânlıkda Arşak'ı soluna alarak at üzerinde askerler ile birlikde fotoğraf çıkardılar. Popof Anna'nın da fotoğrafda bulunmasını ârzû etdi. Fakat Anna kabûl etmedi. Popof'un hareketinden sonra Arşak, İspir ve Bayburd kazâları meliki ve askerî re’îsi sıfatını takınarak icrâ-yı mezâlime başladı. Türklerin paşalara hürmet ve itâ‘atini bildiği cihetle kendisine bir de paşa ünvânını tevcîh etmişdi. Gitgide kuvvet ve mezâlimini artırıyordu. Bereket versin Trabzon tarîkı Türk yerlileri tarafından kat‘edilmişdi.Trabzon'da ictimâ‘ eden Rus kuvvetleri içindeki Kafkasyalı ve yerli gönüllü Ermeniler gelemediler. Evvelce geldilerse de cüz’î idi. Yollar, Ermeni çeteleri tarafından kat‘ olunmuşdu. Yollardan geçmek mecbûriyetinde kalan bed-baht Türkler kadınlara, çocuklara varıncaya kadar kesiliyordu. İhtilâl münâsebetiyle Rusya'dan firâr eden binlerce Türk üserâsı Tiflis'den i‘tibâren yollarda Ermeniler tarafından itlâf ediliyordu. Köyler vakit vakit basılıyor, soyuluyor ve bi'l-hâssa gençler imhâ olunuyordu.
Türklere karşı yapdıkları hıyânetden dolayı harbin ilk devirlerinde Rusya'ya hicret eden ve âlî-cenâb Türkler tarafından tehcîr esnâsında himâye ve ihfâ olunan Ermeni erkek, kadın ve kızları hemen umûmuyla yerli yerlerine gelmiş idiler. Bu nânkörler, diğer vahşîleri i‘tidâl ve sükûnete teşvîk edecekleri yerde bi'l-akis önayak olarak diğerleriyle birlikde her türlü mezâlime iştirâk ediyorlardı.
Arşak, Erzincan'daki Antranik'den emir alıyordu. Bu canavarın Erzincan'da yapdığı fecâyi‘i Arşak da Bayburd'da tekrâra başladı. Erzâk tevzî‘ olunacağı her tarafa i‘lân olunarak, köylüler Bayburd'a da‘vet olundular. Ermenilere i‘timâd ve emniyet olunamayacağını pek çok def‘alar acı sûretde tecrübe etmiş olan Türklerin bir kısım erkekleri her ne vesîle ile olur ise olsun Bayburd'a cem‘ olunacak insânların âkıbetinin fecî‘ olacağını bildikleri cihetle karla mestûr olan sarp dağlara, kayalıklara ilticâ etdiler ve Türk ordusuna haberler göndererek imdâd taleb etdiler. Arşak'ın da‘vetnâmelerine sâf ve ma‘sûm köylülerin icâbet ve itâ‘atini te’mîn etmek üzere Bayburd müftîsine tazyîk ile tezkireler de yazdırılmışdı. Gördüğüm bir tezkirede müftî, şâyed gelmezseniz hakkınızda pek vahîm olacakdır diyordu. Arşak'ın, daha doğrusu müftînin da‘vetnâmesine icâbet eden sâf ve zavâllı Türk köylülerinden Bayburd'a girenler hemen tevkîf olunarak büyük evlere, hânlara, mağaza ve mahzenlere dolduruldular. Bayburd'daki ahâlînin ileri gelenleri daha evvel tevkîf olunmuşdu. Hâricdeki köylüler Bayburd'a girenlerin bir daha çıkmadıklarını görünce bir daha gelmediler. Dağlara çekildiler. Onlar da hayâtlarını, ırzlarını müdâfa‘a etmek üzere silâh tedârikine başladılar. Fakat bulabildiler bu da bir müdâfa‘aya kifâyet edemezdi.
Fî 2 Şubat'da (Yeni târîhiyle 15/16 Şubat gece) akşam çocuklarımın yemeklerini yedirdikden sonra evlerine gidenleri gönderdim. Mütebâkîsini yatırdım. Sâ[‘at] 8[den] sonra da bir gezinti yapdım. Fevka'l-âde hiç bir şey yokdu. Ermeni askerleri muntazam sûretde sokaklarda geziyorlardı. Yarım sâ‘at promonaddan sonra avdet etdim, yatdım. Yanımdaki odada benim için verilen hasta bakıcı ihtiyâr nefer vardı. Çünki Yura gitdiği için korkuyordum. Takrîben sâ[‘at] 1[den] evvel idi. Büyük bir çığlık içinde uyandım. Dışarıda ve benim eytâmhânede birçok çocuk, kadın ve erkek feryâdları işidiyordum. Fenâ hâlde korkdum. Askerim gelerek kapıya vurdu. Sordum: "Ne var!" dedim. O da fenâ hâlde korkmuş ve ağlıyordu. İhtimâl ki Türkler Bayburd'a geldiler diye ağlıyordu. Ben hemen paltomu, fotinlerimi giydim, birlikde çıkdık. Fenâ halde korkdum. Birlikde ağlıyorduk. Bir de bakdım ki benim yetîm çocuklarımdan bir kısmı hançerlenmiş, öldürülmüş. Bir kısmı yaralı olarak kanlar içinde feryâd ediyor. Mütebâkîsi kapıdan sokağa fırlatılmış orada kesilmiş. Yatakları karma karışık, kapılar pencereler kırılmış. Sokaklardaki bu feryâd, takriben yirmi dakîka devam etdi. Sonra her tarafdan tüfenk sesleri başladı. Bu silâh sesleri üç-dört sâ‘at devam etdi. Belki benim için iyi değilse de (ya‘nî vazîfem i‘tibârıyla) yaralı çocuklarıma bakamadım. Çünki sinirim tutmuşdu. Kendimi şaşırmışdım. Ale'ssabah Bayburd'u gezdim. Her tarafda sokaklarda birçok Türk çocuk, kadın ve erkek na‘şları gördüm. Cenâzeleri mollalar kaldırıyorlardı.
Tek-tük Ermenilerin lâşeleri de var idi. Bu gün Ermeni eytâmhânesini hemen Erzurum'a doğru yola çıkardılar. Ermeniler Bayburd'dan çekilirken 150 kadar Türk çocuğunu cebren toplayarak berâber götürmüşlerdir. Bu bed-baht ma‘sûmlardan bir kısmının vahşiyâne bir sûretde katledildikleri bi'l-âhire yollarda ötede beride bulunan na‘şlarından anlaşılmışdır.
Ermeniler Bayburd'da tevkîf etdikleri Türkleri kâmilen katl ve bazı evleri ihrâk etmişlerdi. Yanık kadîdler enkâz arasında gözüküyordu. Bu gece Ermeniler, hemen umûmiyetle evlere de girmişler, buldukları erkek, kadın, çocuğu vahşiyane öldürmüşler, kuyu bulunan evlerde kuyulara atmışlardı.
Genç kız ve kadınların nâmûsuna ta‘arruz etdiklerini Türk ve Ermeni dostlarımdan haber aldım. Bayburd'un bugünkü manzarasını görmek cidden müşkil ve hazîn-âlûd idi. Yalnız kârgir bir evde habsedilmiş yetmiş kadar Türk genci kapının arkasına döşeme taşlarını çıkararak yığmışlar ve bu sûretle müdâfa‘a-i nefse kıyâm etmişlerdi. İhrâkı kâbil olamayan bu evdeki Türk gençlerini imhâ için Ermeniler pencerelerden birçok bomba atmışlarsa da bu bombaların patlamasına meydân vermeden içindeki Türkler bombaları dışarıya fırlatmışlar ve Türk askerinin Bayburd'u işgâli gecesine kadar muhâfaza-i hayata muvaffak olmuşlardır. Orada birçok fotoğraflar aldım. Ma‘a't-te’essüf bu fotoğraflar Moskova'da bulunan kocamın yanında kaldı. Ma‘amâfîh müsâ‘id bir fırsatda bu fotoğrafları hâtırâtımla birlikde neşredeceğim.
Bayburd'dan Batum'a kadar seyâhatim sizi menfa‘atdâr etmeyeceği cihetle bahsetmeyeceğim. Yalnız şurasını söyleyeyim ki Bayburd'da sevgilim olan Yura ile Batum'da resmî izdivâcımız vukû‘ buldu ve izdivâcımızın üçüncü günü Moskova'ya hareket etdi. Ben de Batum'da kaldım. Mazlûm Türklere hidmet ve aynı zamanda kendi ma‘îşetimi de te’mîn eylemek üzere burada bir hasta bakıcı bulunuyor.
Kaynak: T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü